12 Ekim 2011 Çarşamba

YAZI DİZİSİ : CUMHURİYET ÇOCUKLARININ ORMANI BİR YAŞINDA - 14

Bugün, kampanyamızın 11’inci ayını geride bıraktık. Yaklaşık 3600 fidanlık bir nakit bağışı ve 9000 fidanlık taahhüdü, ACL Platformlarında iletişim halinde olduğumuz mezun arkadaşlarımız ile onların yakın arkadaşlarından oluşan birinci ve ikinci gruplardan aldık. Kampanyamızın bundan sonraki hedefi üçüncü grubu oluşturan iletişim halinde olmadığımız mezun arkadaşlarımız ile dördüncü grubu oluşturan öğretmenlerimiz olacak. Bu arkadaşlarımıza ulaşmak için agresif pazarlama tekniklerinin yöntemlerinden biri olan birebir iletişim yöntemini uygulamaya koyacak, doğrudan isimlere (tek tek) telefon ve e-posta yolu ile ulaşmaya çalışacağız. Bu yöntemde, bağışçı adayı olarak gördüğümüz bu arkadaşımıza, ismen ve yakın birkaç arkadaşı kanalı ile hitap edecek şekilde internet üzerinden ulaşmayı da hedefliyoruz. .





Bu amaçla bir gönüllüler grubu oluşturacak, bu gönüllülerin her birine bağışçı adaylarının
belli bir bölümüne ulaşma görevi vereceğiz. Aynı gönüllü grubumuzu aynı yöntemle öğretmenlerimize ulaşmak için de yardım alacağız.

Ayrıca, ACL Camiası içinde (öncelikle 1. gruba mensup) arkadaşlarımızı harekete geçirerek, ikinci kez bağış yapmalarını ve yakın çevrelerindeki kişilerden bağış almalarını talep etmeğe devam edeceğiz. Bu yöntem ile 2012 yılı Mart ayı sonuna kadar 20.000 de değil, 22.000 fidan bağışı toplayabileceğimizi umuyorum. Bu umudum, gerçekleşmediği taktirde, her şeyi göze alıp, sanki ilk kez - yepyeni bir kampanya başlatır gibi, ACL ORMAN’ımızın 2. yaş gününe 2
ay kala bütün platformlarda boy göstermemizin yararlı olacağını düşünmekteyim.

Aylar sonra bugün, geriye dönüp baktığımda, avukatlık gibi zaten yorucu bir mesleği icra ederken, illüzyon ile ilgili bütün aktivitelerimi ve irili ufaklı daha birkaç uğraşımı sürdürürken, tek başıma böyle bir kampanyaya nasıl cesaret ettiğime, haftalar da değil aylar boyunca (kimi zaman üst üste 3 - 4 gün boyunca, toplam 5-6 saat uyku ile idare edecek kadar) yorgunluk ve uykusuzluğa nasıl dayandığıma hayret ediyorum. Keyif ve mutluluklar içinde bağışların çetelesini tutarken, bedensel ve zihinsel olarak oldukça yıpranmış olmalıyım. Zira, İnsan bedeni öyle akıllı (bir makine) ki, sanki bütün varlığım ile 23 Ekim’e odaklandığımdan mı nedir, 24 Ekim günü sabahı hissettiğim büyük huzur ve rahatlığa rağmen kurdeşen oldum. Doktorum, bu kadar stres ve yorgunluk sonrası bunun son derece doğal olduğunu, çünkü , bağışıklık sistemimin iflas etmeden önce böyle sinyaller verdiğini söylediğinde fazlasıyla irkilmiş ve çok önemli bir ders almıştım. Bütün bunlardan sonra şunları özellikle vurgulamalıyım : 14 eylül’den 23 Ekim’e kadar, gerçekten de önümde çık kısıtlı bir süre vardı. Bu nedenle yardım istemem de alacağım yardımlar da zaman kaybına ve organizasyon bozukluğuna yol açardı. Bu konuda birkaç arkadaşım dışında kimseden teklif gelmediği gibi, teklifte bulunan arkadaşlarım, böyle bir kampanya konusunda benim kadar deneyimli ve zaman ayırabilecek durumda değildi. Bu nedenle, bu hikayede belirttiklerim dışında bir yardım almadım ve alamazdım..

Son tahlilde “Bir orman kuruluşuna ilişkin bağış kampanyasını yürütmek ne demektir, nasıl bir şeydir ?” diye soran olursa, “BAŞLIBAŞINA TİCARİ BİR PAZARLAMA İŞİDİR, tek eksiği kardır. Kar amacının yerini, orman ve yurt sevgisi almıştır. İstek, sevgi ve inanç ile güdümlenemeyen bir kampanyanın başarıya ulaşması, yaratıcı çözümler ile desteklenmesi mümkün değildir.

Peki bu kampanyanın daha iyisi olabilir miydi ? Kesinlikle evet. Çünkü, ben bile, asli uğraşılarımdan arınıp bütün zamanımı SADECE bu kampanyaya hasredebilmiş olsaydım,
çok daha iyisini yapardım Elbette işin doğrusu, böyle bir kampanyanın başından sonuna kadar yürütülmesi için, gerekli bilgi birikimine (öğretim ve eğitime) ve deneyime sahip kişilerden oluşan bir ekibin, belirli bir planlama sonrasında yola çıkmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, amatör bir kampanyacı olarak bir nebze başarılı olabildiysem, nedeni “bu işe tutku içinde yoğunlaşmam, kişisel her türlü deneyimimin ve sınırlarını zorladığım akli, mantıki ve bedensel çabalarımdan, büyük ölçüde e içgüdülerimin bileşkesi”nden ve elbette “ACL camiasıdaki duyarlı – çok sevgili arkadaşlarımın varlığından” kaynaklandığını  söyleyebilirim. Biz ACL’liler gerçekten öğretim değil eğitim almamış olsaydık, biribirimize bu denli güven duymamız, böyle bir kampanyayı, böylesine kısa bir süre içinde ve böylesine benzersiz bir şekilde gerçekleştirmemiz asla mümkün olamazdı. Bu kampanyanın ardında yatan en büyük gerçek camiadaki karşılıklı dostluk, kardeşlik ve güven duyguları olsa gerektir. Bizler bir aynaya baktık, birbirimizi, niyet ve isteklerimizi gördük. Tam da bu noktada benim “Tek başıma okuldaşlarıma güvendim de yola çıktım” demem ne kadar güzelse, bir o kadar da büyük bir yanlış olur; Çünkü, onlar da bana güvendiler, yalnız bırakmayıp sürekli ve etkin destek verdiler. İşte Ankara Cumhuriyet Liseli olmak, Cumhuriyetçi, laik, demokrat ve çağdaş değer yargılarına sahip dost ve kardeşler arasında iyikisiyle kötüsüyle herşeyi paylaşabilmek işte böyle bir şey . Ne mutlu bizlere ki, böylesine bir arkadaş ve yurt sevgisini yüreğimizde taşıyor ve hep aynı pencereden (aynı yöne) bakabiliyoruz. Ne mutlu bana ki, böyle bir camianın üyesiyim.

Bana bu fırsatı verdikleri için bütün okuldaşlarıma teşekkür etmeyi borç bilirim.

Yavuz Oran
(devam edecek)

Hiç yorum yok: