4 Ekim 2011 Salı

YAZI DİZİSİ : CUMHURİYET ÇOCUKLARININ ORMANI BİR YAŞINDA - 6

Bütün bunlardan ve yukarıdaki ileti sahiplerinden birkaçı ile yaptığım telefon görüşmesinden sonra 

 ACL ORMANI’na ilişkin olarak yapılacak ne var ne yoksa (işin uzmanı olarak !) her şeyi bir başıma başlatıp yürütmem gerektiğini anlamakta gecikmedim. Emin olduğum tek şey, arkadaşlarımın beni yalnız bırakmayacağı idi.


Aynı gece sabahlamakla kalmayıp, ertesi gün akşama kadar neredeyse bütün işimi gücümü bırakıp bu kampanya üzerinde çalıştım. . Ortada bir ACL unvanı vardı . Hedef kitle de ACL mensupları ürünün markası ACL ORMANI ve sloganı da “Dikmediğimiz fidanlar yeşermeyecek, sulamadığımız çiçekler solacak!” Olacaktı. Bu slogan diğer unsurlar ile birlikte tek bir logo gibi kullanılacaktı. Bütün bunlar, birlikteliği olan bir düzen ve sayfa akışı içinde, düzeyli, çarpıcı ve inandırıcı bir üslup ile ACL camiasının (google grubunda, facebook’da ve kişisel e-posta listemde yer alan) bütün platformlarında aynı anda duyurulmalıydı. Bu duyurunun ardından, ACL ORMANI girişimini destekleyen ve zaman zaman devreye girecek olan katkı iletileri de gündeme gelmeliydi. Duyuru dört, hatta beş temel bölümden oluşmalıydı. Birinci bölümde kampanyadan ilk kez haberdar olacakları da yeterince aydınlatacak bir BİLGİLENDİRME yer almalıydı. İkinci bölüm bağışçı ya da bağışçı grupları adına Vakıf ile imzalanacak sözleşmeye olanak sağlayan bir vekaletname metni ile, bağışçıların taahhüt tutarlarını, ödeme şekillerini, bu ödemeyi garantiye alacak bir taahhütnameyi ve bu arada açılış törenine katılıp katılmayacaklarını içeren BİR VEKALETNAME, TAAHHÜTNAME ve BEYAN’dan oluşacaktı. Üçüncü bölümde, VAKFIN BANKA HESAPLARI ve ACL bağışçılarını (diğer bağışçılarının ayırmak için) ödeme yaparken isimlerinin önüne “ACL –“ sözcüklerini yazmaları konusunda farklı yazı ve renk karekterleri ile uyaran bir ibare , dördüncü bülümde bağışçıları, fidan bağış sayıları ve bağış miktarları ile gösterir bir BAĞIŞ LİSTESİ yer alacaktı. Beşinci ve son bölümde ise AÇILIŞ TÖRENİ PROGRAMI (ve ekinde törene katılacakları son 30 yılın meteorlojik değerleri hakkında bilgilendiren veriler ile kıyafet ve aksesuvar konusunda öneriler) bulunuyordu.


İlk duyuruda uygulanan sayfa düzenleri ve renkler, kampanyanın ciddiyetini olumlu yönde etkileyecek ve giderek daha bir saygı uyandıracak şekilde kampanyanın 3. ya da 4. gününden itibaran daha ağır bir sunuma dönüştürülecekti.

Kampanyanın canlı tutulması için, eldeki bütün iletişim araçları kullanılarak, hiçbir zorlama olmadan ama sürekli ileti bombardımanı yolu ile uygulamaya yer verilecekti. Kampanyaya destek veren yakın arkadaşlarımın, gönüllerinden geldiği gibi düzenleyip gruplara gönderecekleri yazılar ile de destek vermeleri sağlanmalıydı.

Bağışçılar, bağış miktarlarına göre değil, bağış yaptıkları tarihe göre sıralanacaklardı. Sadece en yüksek bağış yapan kişi, ayrıcalıklı renkler ile olarak ilan edilecekti..


ACL LOGOSU ve kampanya logosu anılan bölümlerin kimilerinde rahatsızlık vermeyecek düzeyde kullanılacaktı.

Kampanya’nın, ACL’lilerin bir hedefi olmalıydı. Bu, kısa vadede ulaşılması zor, uzun vadede eldesi olanaklı olan, sosyal sorumluluk bilincini, dayanışma ve yaratma duygularını ayakta tutmaya yarayacak bir sayı olmalıydı.

Ortada, ACL camiasının bugüne kadar hiç yaşamadığı bir sosyal sorumluluk projesi vardı. Her projede olduğu gibi bu projenin de bir (fidan sayısı) hedefi olmalıydı. Hedef, ortaya çıkacak, gelecek nesillere de aktarılacak, iftihar kaynağı olacak elle tutulur, gözle görülür eseriN EN BELİRLEYİCİ YÖNÜ İDİ. Hedef kitle dikkate alındığında bu hedefi belirleyecek en küçük bir veri yoktu. Hedefi küçük tutmak, kampanyayı küçük gösterecek, kişilerde yeterli tahrik gücünü uyandırmayacaktı. Ayrıca, bağış miktarlarının serbest bırakılması halinde bir fidan 4 TL mantığı ile 3-5 fidanlık bağışta bulunma tehlikesi bulunduğu gibi, böyle bir paranın transferi dahi bağış miktarına yakın olacaktı. Serbest bırakılmış ya da belli bir alt sınır getirilmemiş bir bağış kampanyasının başarıya ulaşması hemen hemen olanaksız görünüyordu.


Aldım kağıdı kalemi elime, 1000 kişi 10’ar TL bağışlasa ne olur diye başladım. 10.000 TL = 2500 fidan = 2.5 koru. 500 kişi 20 TL bağışlasa ne olur gibisinden olasılıklara dayalı birkaç sayfa hesap çıkarmak, “kimin ne kadar bağışta bulunacağını bilmeden hiçbir yere varamayacağımı” görüp anlamama yetti. Bu nedenle, şöyle bir mantık güttüm : Gerçekçi ve önemli olan yöntem, bağışçıların önüne kendi seceneklerine olanak bırakmayan KAMPANYA SEÇENEKLERİNİ koymak olsa gerekti ; Çözüm, kişi başı fazla can yakmayacak, kolay ödeme olanağı taşıyan ve genel toplamda en az bir ormandan fazlasına yetecek asgarı bir tutar belirleyip toplayabilmekten geçiyordu. Hedef kitleye öğretmenler, öğrenciler ve hayırseverler de eklenebilir, mezunlara yönelik kampanyanın belli bir sürecinden sonra bu hedefler de gündeme getirilebilirdi. Daha da önemli olan projenin iyi sunulması idi. İnandırıcı, nitelikli, ciddi bir proje kapsamında 50,- TL gibi bir tutar son derece mantıklı görünüyordu. 50,-TL X 1000 KİŞİ    = 50.000 TL / 4 = 12.500 fidan. İlk bağışların yüksek tutulması güdümlendiği taktirde, bu bağış miktarlarını gören, bağışta bulunmak isteyen kişiler, camianın bir parçası olma duygusu içinde kendilerini eksikli hissedecek ve doğal olarak daha yüksek bağış seçeneklerine yöneleceklerdi. Böylece asgari 12 fidana karşılık gelen 48,- TL’lik bir bağışın, herkesin ödeyebileceği, dişe dokunur, dile getirilebilir makul bir bir bağış olduğu kanısına vardım. Bunu daha da cazip hale getirmek için, 2 taksitte ödeme olanağı sunabileceğimi düşündüm. Dileyen, daha yüksek bağış tutarlarını işaretlediğinde 4 taksitte ödeyerek, bütçesine yük getirmeden bağışta bulunabilecekti. Bağışçılara asgari tutarlar ile yetinmemelerine ilişkin mesajlar verilmesi de umulmadık katkılar sağlayabilirdi. Kredi kartı ile ödeme seçeneği sunulması, bağış tutarının belirlenmesinde insanların daha bonkör davranmalarını ve ödeme kolaylıklarını sağlayabilecek nitelikte olduğundan, bu olanak daha yüksek bir limit dahilinde ve bir B planı gibi sonradan gündeme getirilebilirdi. Alt bağış limitlerine ilişkin bu öngörülerimi ilettiğimde Vakıf Genel Müdürü Sayın Metin GENÇOL ‘un tepkisi “başarılar dilerim” oldu.


Ayrıca, aynı mantıkla, bağışta bulunmuş arkadaşlarımdan bir kez daha ödemede bulunmalarını istemek de mümkündü. Kampanyanın sürmesi, sürekli bağışta bulunma alışkanlıkları da yaratabilirdi. Mademki 48 liralık bağışlarla bir ormandan fazlası yaratıbaliliyordu, hedefi büyük tutarak, katkı miktarlarını psikolojik olarak daha yükseğe çekmek daha uzun sürecek bir kampanya sürecinde bir şekilde daha fazla bağış toplamak da akıllıca olabilirdi. Böylece ACL ORMANI'NIN hedef fidan sayısı da belirlenmiş oluyordu : 20.000 !



Bu arada ; Gerçi o güne kadar hiçbir arkadaşım ile düzeysiz bir yazışma yapmamış, çok zorunlu gördüğüm iki özel tepki dışında camianın herhangi bir platformunda sert bir çıkışta bulunmamıştım ama, ister istemez yıldızımın barışmadığı, gerekli sıcaklığı alamadığım (belki de veremediğim) birkaç arkadaşım vardı. Daha şimdiden, bir kez bile yazışmadığım okuldaşlarımın da aralarında bulunduğu birkaç kişinin gıyabımda kullandığı “dernek başkanlığına oynuyor, kendini bir halt sanıyor, içinden pazarlıklı artist herif, adam zaten zaten avukat, yolunu bulacak !” gibisinden anlaşılmaz bir KİN ya da KISKANÇLIK DOLU beyanları kulağıma kadar gelmeye başlamıştı. Gerçekten de “meyve veren ağaç” (ki ben o ağacın bir dalı bile değildim) taşlanıyordu.. Büyük bir olasılıkla, sadece bu kampanya nedeniyle, bir nebze olsa ön plana çıkmamdan ya da aklıma gelen gelmeyen herhangi bir başka nedenden dolayı ne gibi sorunlar ile karşılaşabileceklerimi de değerlendirmem gerekiyordu. Sonuçta, bu kampanyanın, iyi yürütüldüğü taktirde camia tarafından benimsenecek, sahip çıkılarak en azından bağış yoluyla desteklenecek olduğu kesindi. Özellikle bilindik kendi kimliğimin dışına çıkmaksızın, kampanyanın kendi özel düzenini ortaya koyarak, konuyu sadece ACL ORMANI – BAĞIŞ – BAĞIŞÇI çizgisinde tutmak gibi bir yöntem izlememin, bunun dışında gerekmedikçe kişisel sürtüşmelere girmememin, en kişisel tepkileri dahi olabildiğince objektif yanıtlamam gerektiğinin en doğru yol olacağı kanısına vardım.

(devam edecek)
Yavuz Oran

 

Hiç yorum yok: