6 Ekim 2011 Perşembe

ERMAN TOROĞLU İLE GEZİ ANILARI - 3

Restoran, yemek, içmek denince, bizim grupta bu işlere hocam bakar. Nerede ne yenir, ne içilir, nasıl yenir, nasıl pişirilir hocanın işi. Püf noktası ise; Önce şehrin zengin semtlerine gidilir. yani şık butiklerin, kuyumcuların olduğu semte. Sonra hafif göbekli, yemesi içmesi yerinde olduğu anlaşılan bir-iki esnafa sorulur, nerede ne yenir içilir diye. Restoranlar bölgesine gelince de, hangi restoran kalabalıksa hatta sıra beklenileni varsa ısrarla o restorana gidilir. Dünyanın her yerinde, her seferinde yörenin en iyi, en lezzetli restoranlarını bu sistemle bulduk. Ancak bir yer hariç. “Sicilya”.


Anlatayım; Bir yılbaşı Sicilya’dayız. Sicilya enteresan bir “ülke”. Ülke diyorum çünkü Sicilyalılar kendilerini ayrı bir ülke addederler. Hatta başka şehirlerden gelen İtalyanlara sorarlar; Siz İtalya’dan mı geldiniz? 

Sicilya ufak bir yer ama biz yine de araba kiraladık. 3 kafadar sahil kasabalarını dolaşa dolaşa geziyoruz. Öğlen oldu, acıktık. Hocanın taktiği ile kasabanın restoranlar bölgesini turluyoruz. Restoranlarda ortalama 5-10 kişi var ancak bir tanesi ana baba günü. Tabi hoca hemen atladı. Burada yiyoruz arkadaşlar!. İndim aşağıya. Yer durumunu sordum. Garson kadın tek kişilik bile yer olmadığını söyledi. Hocam ise ısrarla, "söyle ona bekleriz" dedi. Kadın ise, bunun bir faydası olmayacağını, iki saatten önce masaların boşalmayacağını belirtti.


Atladık gerisin geriye arabamıza, kös kös devam ettik turlamaya. O köy senin, bu kasaba benim, oldu saat 14:00. Hocayı hiç bir restoran kesmiyor. Aklı hala diğerinde. Tamam dedim hocam. Dönelim. N’apalım, bekleriz artık. Döndük ama restoran yine ana baba günü. Kadına gittim. Ya abla, biz 3 kişiyiz. Sen bizi şööle köşe möşe bir yerlere sıkıştır. Dedi, dışarıya bir masa attım. Bir masa da size atmamı ister misiniz? Aaa neden olmasın. Dedi fix menü. Fiyat kişi başı 30 euro. Ona da Ok dedik. Yaptık ödemeyi, oturduk dışarı. Yemekler gelmeye başladı. Parayı verdik ya peşin peşin. Ben ne gelirse süpürüyorum Allah verdi demeden. Ancak hoca ve turizmci arkadaşım Baki’nin yüzünden düşen bin parça.


- N’ooldu baylar. Beğenmediniz mi? Hocam sen???
- Yanılmışım. Bu İtalyanların damak tadı bize yakındır diye biliyordum ama demek ki Sicilya’da böyle değilmiş.
- Hocam takma kafana. Beğendiğini ye beğenmediğini bırak. Fiks menü bu, yapcak bişi yok!

Hem yanılmanın, hem aç kalmanın, hem de boşu boşuna vakit kaybının verdiği moral bozukluğu ile ekmeğe abanırken içeriden bir uğultu koptu. Herkes ayağa kalktı. Yan masadakiler dahil. Eller kavuşturuldu, kafalar öne eğildi. İçeriden ve yan masadan “Amen” sesleri duyuldu. Hocam dedim “sen de kalk”. Kalktık. Pozisyonumuzu aldık. Baki sordu.


- N’oluyo yaa?... Biz niye ayağa kalkıyoruz.
- Baki. Kalk! adettendir.
- Ne adeti?. Benim bildiğim yemek duası önce yapılır.
- Baki bu yemek duası değil.
- Ya ne?
- Cenaze yemeği duası
- Hass…tiiiir


Hoca rahatladı. Ama gülsün mü, kızsın mı anlaşılmayan gözlerle bakarak;
"Hadi arkadaşlar. Toparlanın, yemeğe gidiyoruz"

Cem Polatoğlu

Hiç yorum yok: