16 Ekim 2011 Pazar

YAŞASIN OKULUMUZ : CUMHURİYET ORMANI


ACL E-POSTA GRUBUNA ATTIĞIM BİR MESAJ -1 Aralık 2010


Sahnede yoktan var ediyormuş, vardan yok ediyormuş gibi duran sihirbazları her zaman hayranlıkla izlemişimdir. Neyi nasıl yaptıklarını hiç bir zaman anlayamasam da yine de her seferinde bu sefer bir şeyler yakalayabilecekmişim gibi, gözlerimi ayırmadan takip ederim, bu eli çabuk insanları. Çocukluğumdan bu yana David Copperfield'da dahil bir çok sihirbazı televizyondan da olsa izleme fırsatı bulmuş olmama rağmen, hayatımda ilk kez bir sihirbazın yoktan orman var ettiğine şahit oluyorum, uzaktan da olsa.. Dünyada bir örneği daha olmadığına inandığım bu sihirbazlık gösterisi "sonu olmayan bir gösteri" olarak başarıyla devam ediyor.



Adını Cumhuriyet'den almış bir okulda tohumdan fidana dönüşmüş insanlar, fidandan ağaca, ağaçtan ormana dönüşecek bu güzel gösteriyi, tam da adı ile anlamına uygun bir yerde Şirince'de sahneye koydular. Bundan sonra Şirince'den yolu geçenlerin ciğerlerine dolduracakları temiz hava ve gözleri önüne serilecek yeşil manzara ile doyumsuz bir hazza ulaşacakları bu gösteri nesiller boyunca hatırlanacak ve daima ayakta alkışlanacak bir girişim gerçekten..


Mustafa Kemal, Atatürk Orman Çiftliğini kurmak istediğinde arazi incelemesi yapan uzmanlar, O'nun hayalindeki çiftliğin bu çorak ve verimsiz arazide kurulamayacağını raporlamışlardı hatırlarsınız, ama o yine de hayalinden vazgeçmemişti. Arazinin bu gün bile yemyeşil bir anıt olarak, bozkır Ankara'sında hepimize derin bir nefes aldırdığını düşünecek olursak, bir Cumhuriyet okulundan mezun olmuş olan bizlerin, atamızdan emanet aldığımız tek şeyin okulumuza adını veren Cumhuriyet değil, aynı zamanda bu ülkede yoktan var edilebilecek nice ormanlar yaratmak olduğu sonucuna da kolayca varabiliriz.


Ne ilginç tesadüftür ki, bundan bir ay önce oğlumla Ankara, Konya yolu üzerine araba ile giderken, malum radarlar nedeniyle yavaşlaşmıştım. Tam da bir zamanların gece kondu bölgesi olan ancak, şimdilerde beton yığını yüksek binalardan oluşan yepyeni ve yine okulumuzla aynı adı taşıyan Cumhuriyet Mahallesi önündeydik. Derin bir oiç geçirişle beraber, arkadan oğlumun aşağıdaki sözleri yükseldi.


"Anne, Atatürk yaşasaydı, buraları hiç düşünmez ormana çevirirdi."

Oysa ne Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluş hikayesini, ne bu mahallenin adının Cumhuriyet olduğunu biliyordu, ne de Mustafa Kemal'i yüzyüze tanıma şansı olmuştu. Bütün bunlara rağmen Mustafa Kemal'in yoktan var ettiği bir cumhuriyette, yoktan var etmek istediği nice ormanların yerinde bu gün sadece beton yığınları olduğunun hüznüne kapılacak kadar anlamıştı onu. O'nun naciz vücudu bu gün toprak olmuş olsa da, miras bıraktığı düşünce ölümünden yıllarca sonra oğlumun küçücük yüreğine yerleşmişti bile. Gurur duymuştum ondan bu sözleri duyduğumda.


Benim mezun olduğum güzel okulumun adı Cumhuriyet'di ve işte o okulda yetişenler, O'nun mirasını devralmış ve kendilerinden sonrakilere eksilterek değil, büyüterek devretmek için yüreğimi gururla dolduran adımlar atıyorladı.


Benden bir nesil öncesi ve sonrası canla başla Cumhuriyet adını yaşatma azmi ve hedefindeydiler. Bu ülkeye olan inancımı el birliği ile yeniden yükseltmişlerdi.


Ben inanıyorum ki Cumhuriyet ve Cumhuriyet Ormanı, biz Cumhuriyet'liler ve Cumhuriyetçilerin destekleri ile ilelebet payidar kalacak.


En kısa zamanda bir Cumhuriyet fidanı olarak yetişen oğlum adına Cumhuriyet ormanında bir dikili ağaç sahibi olmaktan mutluluk duyacağım.


Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler..


Saygı ve Sevgilerimle

AKS'88

1 yorum:

YAVUZ ORAN dedi ki...

Sihir bir sanat, sihirbaz da sahne sanatçısıdır.

Aslında sanatı yücelten ve sihirbazı başarılı kılan, izleyicinin o sanata duyduğu sevgi ve saygıdır. Sanatçının karı, sanatını iyi icra ettiği ölçüde ettiği ölçüde toplayacağı parsadır. Bu, sahnedeki başarı ile doğru orantılı gibi gözükse de, yükselen her alkışın o sanatı daha bir yüceltmekte olduğunu kimseler bilmez. Asıl gözden kaçan ise, sanata ve sanatçıya saygısı nedeniyle alkışını esirgemeyen, her koşulda yüksek tutan bilinçli izleyicilerdir. Böyle bir kitle, kötü bir sihirbazı dahi her zaman destekler. Çünkü, ancak o destek sürdükçe o sanatın ayakta kalabileceğini de, sihirbazın daha iyi sunum yapması ve daha çok alkış alması için o alkışlara gereksinim duyduğunu da bilir.

Bu nedenle, sihiri sevmeyen birinden bilinçli bir alkış da bekleyemezsiniz.

Asıl sihir, o sahneye çıkmakta ve (icraatı kötü de olsa) o sihirbazı alkışlamak yürekliğinin gösterilmesinde yatar. Önemli olan SİHİR sanatının yaşamasıdır. Hüner, sadece sihirbaz hokus pokus dediğinde tavşanın çıkması değildir ; o şapkadan tavşan çıkacağını bile bile, hatta nasıl çıkacağını da bildiğiniz halde o oyunu izlemeye gitmek istemenizdir hüner.
..ve aslında, gördüğünüz, görmek istediğinizdir. Tavşanı görmek istiyorsanız, gösterinin bedelini ödeyip, sihirbaza yeni tavşanlar alma olanağı da tanımış olursunuz.
Yoksa, ne sahne kalırdı ne de sihirbaz !

Yeter ki, istediğimiz SİHİR olsun.