10 Ekim 2011 Pazartesi

YAZI DİZİSİ : CUMHURİYET ÇOCUKLARININ ORMANI BİR YAŞINDA - 12

ve 23 Ekim Günü :

 23 Ekim sabahı uyanır uyanmaz, ilk işim pencereden dışarı bakmak oldu. Gökyüzünde tek bir bulut yoktu ..

08.20 gibi Alsancak İskelesi önüne gelip otobüs ve minübüsü karşımda gördüğümde içimi tanımsız bir mutluluk duygusu sardı. Bu mutluluğum konuğum arkadaşlarımın birer ikişer katılması ile inanılmaz boyutlara ulaştı. Kimselere hissettirmeden yaptığım sayımda kesinlikle katılacağını bildiren 20 arkadaşımın gelmediğini saptadım. Herkesin yüzünden mutluluk okunuyordu. Yazılarımızı otobüslerimize astık, rozetlerimizi yakalarımıza taktık ve öngördüğümüz saatte, arka arkaya yola koyulduk..

Belevi ayrımına yakın Keçi Kalesi Petrol Ofisi tesislerine ulaştığımızda, günlük güneşlik bir “bahar” havası ortamında masalara, yerden yüksek çardaklara yerleştik. İstisnasız herkes çok mutlu görünüyordu. Bu sırada Besim Hoca cep telefonumdan arayıp, saat kaçta tören alanında olacağımızı ve kabaca tören alanı mevkiini sordu.. Coşku içinde kahvaltımızı yaptıktan sonra araçlara binip orman yolunun girişine kadar geldik. Burada Ege Orman Vakfı’nın sağladığı bir midibüs ile kapalı kasa bir kamyon ve bir pikap bizleri bekliyordu. Her ne kadar yüzeyi biraz düzeltilmiş ise de yüksek kasisler, derin çukurlar ve sert virajlar ile dolu, yer yer uçurumların kıyısından geçen toprak yolu kat etmemiz gene 20 dakika sürdü. Şirince manzaralı Orman alanımıza ulaştığımızda çok sayıda orman işçisi, çapalar, su kovaları, fidanlar ve Ege Orman Vakfı’nın astığı pankartlar ile karşılaştık. Getirdiğimiz pankart ve bayraklar ile Atatürk posterlerimizi açarak tören alanını doldurduk. Vakıf Genel Müdürü Metin Gençol bir konuşma yaptıktan sonra beni yanına davet ederek, sertifikam ile birlikte bir plaket verdi. Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunları adına düzenlenen sertifika ile plaketi de doğal olarak Sevgili Ayten’e sundu. Tam o sırada Besim Hoca bir kez daha arayarak 3 dakika içinde havadan bizi selamlayacaklarını bildirdi. Bu haberi duyurduğum anda, hep birlikte başlarımızı göğe kaldırdık, gökyüzünde etrafımızı saran tepelerin ardında bir yerlerden beliriverecek küçük uçağın yolunu gözlemeye başladık. Gerçekten de aradan 3-4 dakika geçmemişti ki Şirince üstünden büyük bir kavis çizerek karşımızdaki tepenin ardından geçmekte olan bembeyaz bir uçak gördük. İlk geçişlerini 1 km kadar uzağımızdan yaptıkları için bizi göremediler. O sırada telefonla, bir kez daha konumumuzu bildirdiğimizde, tam da ikinci kavislerini yarıladıkları sırada bizi gördüler, Uçağın tören alanına doğru pike yapar gibi alçalıp yükselmesini, ardından da üzerimizde 2 büyük halka çizerek turlayışını alkışlar, zıplamalar, el kol sallamalar ve bağırışlar içinde zevkle izledik. Gerçekten harika bir sürprizdi.. Ardından, fidan dikimine geçildi. Katılan herkes en az birer fidan dikiyordu ama insanların diktikleri o fidanları sahiplenişleri, o sıradaki doğal – çocuksu tepkileri çok fazla duygu yüklüydü.. Sayın GENÇOL’un teşekkür konuşmasından sonra bayraklar, pankartlar, balonlar ve afişler ile donanmış ağaçlandırma alanımızda, fidanlarımızın arasında toplanıp rengarenk konfeti yağmuru altında hatıra fotoğrafımızı çektirerek, törenimizi de tamamlamış olduk.

Tören alanına bir pikabın arkasında, açık kasanın içinde gelmiştim, dönüşte kapalı kasa kamyona bindim. Aslında işçi ve malzeme taşımada kullanılan içinde karşılıklı iki sıra ahşap oturma grubundan başka bir şey bulunmayan bu kasanın arka kapılarından biri (hava almak ve etrafı görmek için) açıktı. Yola koyulmamız ile birlikte, hemen her virajda ya da her yavaşlamada, oluşan anaforun etkisi ile toz – toprak arabanın içine dolmaya başladı. Oysa, yukarı çıkarken böyle bir sorun yaşanmamıştı. Kadınlı erkekli 20 kişi, bu toza dumana aldırış etmeden sohbet ede ede orman yolu başlangıç noktasına kadar geldik. Araçlardan indiğimizde, üstümüz başımız, içimiz dışımız, saçımız kirpiklerimiz.. her yerimiz bembeyaz toza bulanmıştı.. Bir güzel silkelenip biribirimizin tozunu da silkeledikten sonra bir kez daha otobüs ve minİbüsümüze doluşarak Şirince’ye doğru yola koyulduk.   


Yemyeşil ormanlar arasındaki olabildiğince güzelliği ve şirinliği ile karşıladı bizi Şirince..
Uzaktan ya da yakından bakıldığında, bir bütün olarak da, her kesiti ile de muhteşemdi, büyüleyici güzellikte bir mekandı. Yer yer Arnavut kaldırımı döşenmiş, parke taşlı temiz sokakları, çok sayıda şarap evi, değişik ürünler satan dükkanları, yerli yabancı turistleri ile bir anda her yönü ile farklı, renkli ve capcanlı bambaşka bir dünyaya giriyordunuz sanki. Orada bulunmak bile başlıbaşına mutluluk veriyordu insana. O sokaklarda yürümek, dükkanlara girip çıkmak, ulusal ya da yerel çeşit çeşit hediyelikler, rengarenk kumaşları, çorabından havlusuna, nar suyundan eriştesine binbir çeşit ürünü görmek, eve ve eşe dosta bir şeyler almak, sırf alışveriş tutkusuna bağlanamayacak farklı mutluluklar veriyordu.. Üçerli beşerli gruplar halinde, neşe ve mutluluk içinde sokak sokak, dükkan dükkan yürüdükten ve özellikle çarşıyı fethettikten sonra köy meydanına ulaştık. Muhtarlık binasının hemen yanıbaşında, asırlık ağaçlar altında çay içmek ve örneğin gözleme yemek gibi bir mutluluğu yaşamamak olmazdı. Geçtik oturduk bir kahvehaneye. Önümüzdeki köy meydanının hemen arkasını otopark yapmışlar ve otoparkın arka duvarının önüne de boydan boya kavak ağaçları dikmişlerdi. 3 yıl içinde 3-4 metre kadar boy atmıştı bu ağaçlar. O ağaçları oraya dikmelerinin nedeni, arkada kalan ESKİDEN ORMANLARLA KAPLI ART ARDA DİZİLİ TEPE SİLÜETLERİNDEN OLUŞAN YEŞİL DENİZİN YANMIŞ OLMASIYDI. “10 - 15 yıl sonra , o kavaklar kesilir ve arkalarında ACL’lilerin bu yıl diktiği fidanlardan oluşan yemyeşil orman manzarası ortaya çıkar işte” diye düşünmeden edemedim.

..ve bir kez daha araçlara binmek üzere toplandığımızda, arkadaşlarımı daha bir mutlu görünce hiç şaşırmadım ; Hemen her girdiği şarap evinde değişik lezzetler tadan, bu arada hafif çakırkeyif olan herkesin şarabın da etkisi ile çok daha coşkulu olması doğaldı.

Böylece, hiçbir aksaklık olmadan her geçen dakikasını daha bir mutlu ve coşku dolu geçirdiğimiz harika bir günü geride bırakıp, sabah buluştuğumuz Alsancak İskelesi önünde araçlardan indik. Mutluluk ve dostluk duyguları yüzlerden okunabiliyordu..

 Yavuz Oran

(devam edecek)

Hiç yorum yok: