5 Ekim 2011 Çarşamba

ERMAN TOROĞLU İLE GEZİ ANILARI - 2

Hocayla ortak bir yönümüz daha var; Kılız biz yurtdışında ki taksi söförlerine. Hani sakınan göze çöp batar ya, her seyahatte de bizi bulur bu kıl-tüy söförler. Öyle ki, Hong Kong’da otelimize dönelim derken Çin’e gittiğimizi bile bilirim. Şaka değil! Bir baktık Çin sınırı. Buyurun inin diyor söför . Hoca pek İngilizce mingilizce bilmez ama herifin bizi sınıra getirip inin dediğini duyunca Harrrrrr %+&^^/(?=)! öyle bir kükredi ki sanırım söför hocanın gözünden ve sesinden ne dediğini anladı, başına gelecekleri hissetti ve ek ücret almadan bizi sağ sağlim otelimize götürdü.


Kıl Taksi şöförlerine bir tipik örnek de Cebu’dan. Cebu Filipinlerin Bodrum’u. Otel güzel ama insan yerel halkın arasına karışmak, farklı bir yerde yemek istiyor. Akşam şık bir restoranında yer ayırdık. Çağırdık otele taksiyi. Taksimetre var. Aç dedik. Açmam dedi. Bismillah... Peki dedik Baba sen bizi bu restorana kaça atarsın?... "Bilmiyorum, kaç kilometreyse o kadar alırım" Haydaaa. Bilmiyorsan o zaman taksimetreyi aç. "Yok!". Offf. Otel taksisi bunu yaparsa işimiz çok zor burada.


Baktık bir Tüp kamyoneti, otele malları bırakmış geri dönüyor. Taksiye “sen uza” tüpçüye "hoop" dedik. Bizi bir zahmet yola atar mısın?. - Atarım.

Bizi boş verin ama ama grupta yüksek ökçeli topuklu, askı elbiseli kadınlar var. Onlar ayakta ve tüp arabasının arka kasasında taşlı topraklı tali yolda pek de romantik görünmüyorlardı. İlk taksi durağında atladık aşağıya kamyonetin kasasından. Çevirdik bir taksi daha. Yine açmıyor taksimetreyi. Aman sorun olmasın. Bak dedim, söyle bana, en fazla kaç para tutar buradan restoran?. 300 peso. Okey.
Çıktık yola. Geldik kör, karanlık ıssız bir bölgeye. Taksi durdu yolun ortasında; söför;

- 500 peso.
- Manyak mısın oolum?. Sen şimdi 300 demedin mi?
- Ama orası uzak.
- Tutmayın lan beni. Ben senin var yaaa. A.... a....... s......

Bu kez hoca beni sakinleştirdi. Belirtmekte bir sakınca yok; bizim, taksicilerle kavga dövüş yaptığımız rakamlar dolara vurduğumuzda 1 veya 2 dolar. Ama gururun fiyatı yok!. Aptal yerine konmak istemiyoruz Cebu’larda. Neyse, restoran şehir merkezinde. Ana yola kadar gidip arabadan indik.

Bu kez çare dolmuş. En azından rakam sabit J. Dolmuş dediğimiz de uzakdoğuda "tuk-tuk" olarak bilinen 3 tekerlekli, motorsikletten bozma, arkası tenteli triporterler. Bir tek soför mahalli kapalı. Atladık arkaya. Tıngır mıngır, takur tukur gidiyoruz. Öne, yani soför mahalline baktım. Adam yanında ki arkadaşı ile cep telefonundan video seyrediyor. Güzel… güzel de o sesler ne öyle. Ahh, uhh.. aaaah!. yok yok, uzakdoğu dövüş filmi falan değil seyrettikleri, bildiğin harbi seks filmi. Ya bunların bir düzgün söförü yok mudur? Neyse kültürümüze yeni bir şeyler katarak merkeze ulaşabildik.

Türkiye dönüşü havaalanında, söz verdiğimiz üzere taksi soförüne şöyle bi sarılıp öptük.
Sordu söför;

- Abi, bayram değil seyran değil, sahi siz beni niye öptünüz?
- Boş ver be kardeş.. Çek Yeşilköy’e.
- Yeşilköy mü? Olmaz! Kısa mesafe almıyorum. O kadar bekledik kuyrukta...


Cem Polatoğlu

Hiç yorum yok: