1 Eylül 2011 Perşembe

ALL TOGETHER!

Her gün gazete haberlerine bakıyorum uzun bir süredir.. Öyle ulusal gazetelere değil, haber kaynağından sayılabilecek her şeye bakıyorum fırsat buldukça.. Mümkün olduğunca okuyorum, takip ediyorum, her sese kulak vermeye çalışıyorum. Kendimce bazen öfke, bazen fikir üretiyorum. Bazen yazıyorum, bazen susuyorum. Bazen öyle kafam karışıyor ki, okuduğum habere ne diyeyim bilemiyorum. Bazen her haberin altında bit yeniği arıyorum, bazen kendime ya belkide değildir dur bakalım diyorum. O kadar çok sesli bi ülkeyiz ki bazen herkesin, bazense sadece kendimin sesini duyabiliyorum. Bazen bütün ülkeyi kurtaracak kadar kahraman hissediyorum kendimi, bazense iş işten geçmiş zaten ben kimim ki diyecek kadar aciz hissediyorum. Ne gördüklerimin bir ortası var, ne duyduklarımın bir orta yolu.. Bir yazı yazayım istiyorum bazen, ama öyle bir yazı olsun ki, seni alsın içine, beni de, onu da.. Derken bir bakıyorum bir de bu, şu, o var daha.. Hani öyle üzerime uymayan bir yorgana sığmaya çalışıyorum gibi, yazmayı düşündüğüm her kelime birini kapsarken, ötekini atıyor dışarı. Olmasın istiyorum öyle vazgeçiyorum yazmaktan.. Oysa o çok sesden çıkan seslerin çoğu beni ben yapana hitap ediyor, ama öte yandan beni bana düşmanda ediyor.. Çok seviyorum ülkemi gönlüm razı olmuyor, birlik istiyorum boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Öyle bir kavramlar karmaşası, ideolojiler salatası var ki artık ortada birlik beraberlik adına yazacağım her kelime mayın tarlasına döndürüyor yazacaklarımı.

Benzer şekilde, yazılmış bir haber veya yazının içinde karmaşanın ortasına buluyorum kendimi.. Bu güne değin edindiğim değerler birbiri ile çelişiyor. Bir cümlede onaylıyorum yazarı, hemen arkasından ters düşüyorum. Derken bir başka cümlede daha yükleme varmadan hem onaylıyorum, hem onaylamıyorum yazılanları kendimce.. Tüm metnin içinden cımbızla cümle seçip de bir şeyler yazmaya kalksam bu sefer de zaten konu öyle bir dağılıyor ki toparlayabilene aşk olsun.

Adım atacak yer olmayan bir yerde kimsenin ayağına basmadan yürümeye çalışmak gibi bir şey oluyor benimkisi bu durumda. Benimkisi dediğim hani ne düşündüğümü, neye inandığımı bilmediğimden değil, en çok inandığım birlik duygusunu verecek kelimeleri bir türlü seçemediğim için bunların hepsi.

Tüm bunların yanısıra birde artık toplumda herkesin konuşmaya korktuğu olaylar sonucu oluşan yerleşik kaygıyıda üzerine eklediniz mi, oluyor size "Sus sus, konuşursan sıra sana gelecek" durumu ki bu da tuz biber oluyor düşüncelerimin üzerine..

Sonra düşünüyorum, şimdi ben bunun üzerine bu ülkede düşünce özgürlüğü yok diyebilir miyim? Kendi durumuma bakacak olursak diyebilirim bal gibi.. E düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ülkede bu her kafadan çıkan sesi nasıl açıklamak lazım o zaman, işte orada karışıyorum bu sefer..

Bunları da geçtim kim neyi neresinden tutmuşsa bakıyorum, o benim ucundan tuttuğum şeye hiç benzemiyor onun yakaladığı, hani anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al devirleri çoktan tarih olmuş. En yakın yaşadığım olaylarla bir örnek vereyim isterseniz..

Zafer Bayramı nedeniyle YouTUBE sitesinde kendimce uygun bir video arıyorum ki şöyle etkili, coşkulu güzel bir mesaj yazayım.. Bir iki video buluyorum, ama yeterince coşkulu gelmiyor nedense aramaya devam ediyorum. Bu videolar da karpuz değil netekim, izlemeden başlığına göre paylaşsanız içinden ne çıkacağı belli olmaz. O yüzden başlık amacıma hizmet ediyor gibi gözükse de her birini tek tek izliyorum yeniden, kaş yaparken göz çıkarmayım diye. Derken bir videoya tıklıyorum. Videoda verilen mesaj Atatürk'ün mason olduğunun kesin delilleri olması çıkıyor. Kesin deliller ise Tevrat dan alınmış bir bölüm ile başlıyor, şimdi hiç kimseye saygısızlığım olmasın tam hatırlamıyorum cümleyi ama alıntı  aşağı yukarı şunu söylüyor. "Elini göğsünün üzerine koy". Ardından bir dizi Atatürk resmi geliyor ekrana, hepsinde de Atatürk ün bir eli parmakları ceket yakasının içinde kalacak şekilde göğsünün üzerinde.. Devam ediyor video böyle bir on on beş resim geçtikten sonra, "gördünüz mü, işte en kesin delil Atatürk masondu" diyor. Ya sabır diyorum kendi kendime, atlıyorum videoyu. Ancak bu arada bir kısmı Kur'an'da da geçen anneannemin anlattığı öyküler geliyor aklıma.. Yanlış hatırlamıyorsam Musa Peygamberin bir parmağında nur varmış bu nedenle elinin birini göğsüne saklayarak gezermiş tanınmamak için. Aynı Kur'an "din İbrahimle başlar"ada diyor aynı zamanda, bu da demek oluyor ki zaten bütün dinler tektir. Neyse uzatmayalım lafı geçiyorum videoyu amacıma uygun bir tane seçiyorum paylaşıyorum Face Book'da.

Sonra birde bakıyorum yakın çevremden biri Face Book duvarına şöyle yazmış. Siz bu bayrama Ramazan diyen cahiller Atatürk şeker fabrikalarını açtığı zaman, şeker satışları olsun diye bu bayrama şeker bayramı adını koymuştur, ramazan nereden çıktı diyor. Yine bir ya sabır çekiyorum. Bu ülkede Atatürk dinsizdir diyenler ve ispat peşinde dolaşanlar, Atatürk dinlidir diyenler ve ispat peşinde dolaşanlar, dinin kul ile Allah arasında olduğunu henüz çözememişler herhalde.. Bu da yetmiyor üzerine birde Ramazan Bayramı diye bir şey olmadığını Şeker Bayramı olduğunu onun da Atatürk tarafından bu ülkede uygulanmaya başlandığını söyleyenler.. Binlerce yıldır Müslüman Camiası Ramazan Bayramı kutlar, Yüce Ata'mızın şeker bayramı olarak da kutlanmasını söylemesi, Ramazan'ı nasıl yok ediyor çözemiyorum. Bir ara da 23 Nisan'ı dünya çocuklarına Atatürk değil Kenan Evren hediye etti diye bir haber okumuştum.

Sonra birileri çıkıyor Atatürk'ün bir oğlu vardı, zaten o 10 Kasım'da değil, 9 Kasım'da ölmüştü diyorlar. Benim artık nutkum duruyor. taraf olmadığımı sandıklarıma neredeyse hak verecek duruma geliyorum taraf olduğumu sandıklarımın söylediklerine bakınca. Ya sabır diyorum sadece. Her iki tarafa da yanlışsınız desem olmuyor, haklısınız desem hiç olmuyor. Ne yapsam gene birilerinin ayağına basacağım ortada..

Uzun lafın kısası aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık olduğundan birlik ve beraberlik mesajı içeren bir yazı bile yazamıyorum artık bu kavramlar denizinde Türkçe bana yetmiyor. Annemin bir lafı vardır kızınca söyler "Başlatma şimdi beni İngiliz kitabından.. " diye.. Bende böyle giderse bir şeyi derleyip toparlayıp yazamadığımdan sakal bıyığı bırakıp ya aynada kendi yüzüme tüküreceğim, ya da bırakacağım Türkçeyi, İngilizce yazmayı deneyeceğim.

"ALL TOGETHER!"

Gora filminden bir sahne geliyor hemen aklıma ardından gülmeye başlıyorum..

"Komutan Logar İnkilisce konuşuyorlar!"
Saygı ve sevgilerimle
Aylin Kosovaeri Şahin

Hiç yorum yok: