22 Ağustos 2011 Pazartesi

BİR PORTAKAL AĞACININ HİKAYESİ

Kışı,soğuk,yağmur,ayaza kesen güneşli günler diye mücadele ile geçirir.

Bekler ki  yüklendiği portakallar, tat,renk,büyüklük ve de  sululuk olarak  mükemmele ulaşsınlar.

Ah bir şu yükten kurtulsa da,yeni yılın mahsulü için gerekli gücü sarf edebilse.

Ama hiçte umduğu gibi olmaz.

Ya havalar tam soğumamıştır, alıcılar kış meyvelerine tam yüklenmemişlerdir,ya da henüz portakal piyasası oluşmamıştır...

Beklemek dert değil de, birde don ya da dolu olursa o zaman işte tüm umutlar, çabalar boşunadır.

Anlaşıldı, bu yılda yine, henüz yüklendiği portakallar toplanmadan, yeni çiçekler gelecek.

Portakalların ağırlığı ile yüklü dallara,ufak beyaz noktalar halindeki çiçek habercileri belirmeye başlamıştır.

Meyveler alınmadan, Üzerlerindeki meyvenin kalitesi bozulma korkusu ile ağacın ihtiyacı olan gübrelerde verilemez.

İş yine çilekeş portakal ağacına kalmıştır...

Dayan...biraz daha dayan...

Portakallar toplanır toplanmaz artık bu asil ve doğurgan ağaca takviye zamanıdır.

Gübre ve sürümden sonra, ufak beyaz noktalar büyür, yeşil yaprakların arasından beyaz çiçekler adeta fışkırırlar.

Öyle çok öyle çokturlar ki.

Şimdi onların,patlama ve içinden saçılan olağanüstü kokunun tüm doğaya yayılma zamanıdır. Tüm Finike körfezini  o emsalsiz koku kaplamıştır.

Hele birde sindire sindire yağan Nisan yağmurları da yağmışsa...
Koku arttıkça artar.

Nedendir bilinmez, bu güzel koku, Akşam gün batımı ve sabah erken saatlerde bir artar ki...

Bütün bir kışı yüklü ve yorgun geçiren portakal ağacı, şimdi yine doğum sancıları içindedir...

Bir yandan yorgun ağacın, yıpranmış yaprakları yavaş yavaş dökülürken, yerlerini yeni gelen filizlere terk ederler.

Bu geleceğin yaprağı  olan filizler bir portakal ağacının
yaşamını sürdürmesi için,olmaz ise olmazdır.
Yetiştiricisinin her yıl yenilenen umududur.

Şimdi ağaç tazelenmektedir.
Tıpkı her doğumunda yenilenen kadınlarımız gibi.

Özellikle  bu yeni gelen taze yaprakların arasındaki,öbek öbek beyaz çiçekler yarılırlar,içlerinden mercimek büyüklüğünde portakal embriyonları belirirler.

Bu küçük embriyonlar, zamanla tepelerindeki sarı püskülümsü şapkalarını atarlar ve renkleri yeşile dönmeye başlar.Çiçekler ve bebeleri öyle çok öyle çokturlar ki...Doğanın bu mucizesi karşısında heyecanlanmamak imkansızdır.
Şimdi doğal elenme,dökülme zamanıdır. Bazen dökülen çiçeklerden, ağaçların diplerinde, çiçek beyazı halılar oluşur.

İşte şimdi bu mağrur,vefalı ve verimli ağacın bakım zamanıdır.... Portakal ağacı vefalıdır ama bir o kadar da kırılgandır. Yaşam şartlarındaki ufak bir değişim ile ,öyle bir küser ki, üreticisini de hayata küstürür.

Yenilenmek ve güzelleşmek için yapılan buda,bazen çiçekli dalları da yok eder. Her kesilmiş çiçekli dalları gördüğümde öyle canım yanar ki…Oysaki bu durum kaçınılmazdır. Onlarında canı yanar mı acaba derim… Her geçen gün ile havalarda ısınmaktadır.  Şimdi,dış etkenlerden,hastalıklardan  korunma zamanıdır. Yapılan bakım ile, ağaç hem topraktan hem de yapraktan beslenir,toprak sürülür ve karıştırılır.

Nisan ayına kadar, hemen, hemen tüm mahsul toplanmıştır...

Şimdi, portakal ağacı, eleme sonunda, yollarına devam edebilen,seçilmiş portakal bebelerinindir ve önlerinde, koca bir yaz vardır.
Yakıcı güneş,sıcak ve susuzlukla geçecek bir yaz...

Dökülenler dökülmüş,ağaçlar, beyaz gelinliklerinden soyunmuş,giderek büyüyen,yeni parlak  yaprakları ile,yeşil portakal bebelerini korumaya almış portakal ağacının zorlu yaz günleri başlamıştır.

Şimdi,doğadaki haşerelerin zararlı etkisi ve susuzluk onların baş düşmandır.

Bazen üzerlerine, haşereler için yoğun biçimde sıkılan zehirin ya da hastalıklardan korunmak için adeta yıkanan, yapraklarını kaplayan yağlı ilacın yan etkileri ile uğraşırlar.

Ama başka türlüde Akdeniz in sıcağından,kavurucu güneşten korunmanın yolu yoktur.

Yeter ki yaşam için gerekli su olsun,zamanında verilsin.

Portakal ağacı çilekeştir.

Ben onları kırsal kesimdeki çilekeş kadınlarımıza benzetirim. Tıpkı, portakal ağacının, portakalı ve çiçeğini aynı anda taşıdığı gibi,kadınlarımıza da, çifte çubukta uğraşırken  sırtlarında ve karınlarındaki bebeler eşlik etmez mi…

Kadınlarımızı, çift dönüşü, evdeki işler,yemek çamaşır, çocuklar ve yataktaki koca beklemez mi?..


Güneş,su,toprak ve hava bileşkesi ve özelliklerinin sentezi ile portakalın gelişimi tamamlandığında,aylardan Aralık ya da Ocaktır.

Eylül sonu başlayan limon kesimini, kasım, aralıkta da mandalina  kesimi takip eder.

Ocak ve şubatta sıra portakala geldiğinde, tüm ağaçlar yüklenmiş, alt dallar toprağa değmektedir yer yer …

Şimdi de, Akdeniz ikliminin getirdiği yağmurla gelen rutubet ve ona bağlı nem sorundur yeni mahsul için.

Yetiştiricisi, şimdi de, rutubetin sebep olacağı mantar hastalığına karşı onu korumak durumundadır.

Lekesiz ve parlak meyveler için bazen çatallı kuru kazıklar ile etek dalları askıya alınır.

Koyu yeşil yaprakları ve kış ayazında, renkleri iyice koyulaşan portakal taneleri ile sanki fenerler asılmış noel ağacı gibidir şimdi portakal ağacımız.

Bunca zorluklardan sonra, şimdi mahsulün kesim zamanıdır artık.

Bereket ola...

Portakal ağacı yorgundur, portakal ağacı mağrur dur,
Bilir ki her yeni yıl, onun yeniden dirileceği, verim vereceği yıldır...

Yeter ki, doğa verisini ve insanoğlu ilgisini eksiltmesin...
Betonlaşmaya, çarpık yapılaşmaya, beyaz,sentetik bir bulut gibi gelen seracılığa yenik düşmesin.

Beyhan Şekerci
Arkeolog ve
Portakal Üreticisi

Hiç yorum yok: