29 Ağustos 2011 Pazartesi

BAYRAMIN GELİŞİ, AREFEDEN BELLİ OLUR..

Hep çocukluğumuzun bayramlarından bahsedecek değiliz. Yakın tarihe de ışık tutmak da fayda var diye düşünüyor insan zaman zaman, ne de olsa bu ülkede yakın tarihe kadar, yakın tarih konuşulmazdı. Malum uzak ufuklarla, miladi kahramanlıklar arasında bu güne gelemeyen bir toplum olduğumuzdan, bugün olanları da bir türlü farkedemiyoruz.


Neyse lafı uzatmayalım, dün dostluğumuzun miladi olduğu  bir arkadaşımla sohbet ediyorduk, malum eğer tatile filan gitmiyorsak, bayram öncesi babamızın evinde anamızdan gördüklerimizden mütevelletit bir arefe günü yorgunluğu adeti vardır. Kadın kısmı arefe gününden şöyle evi bir silkeleyip akşama pestili çıkana kadar yemek temizlik işleriyle uğraşmassa o bayram bayrama benzemez.


Söylemesi ayıptır, tatilden geldik valizi yeni topladık kaldırdık, şimdi bi tatil daha neyimize gerek diyerek bizde bu bayram ziyadesiyle evdeyiz. Dolayısıyla kırk yıllık adeti bozmak da bize düşmez elbet. Konuşurken evlendiğimde yaşadığım ilk bayram arefesi geldi aklıma.. Eee çiçek burnunda, yirmidokuz yaşına kadar yediğin önünde, yemediğin arkadana bir hayat yaşayıp, buna dayalı anne-baba otoritesinde nefes almışken, insanın kendi evi fikri kulağa hoş geliyor tabi. Hoş geliyor gelmesinede, gel gelelim işin başa düştüğü kısımlarda, hafızalardan annem ne yapıyordu ya, bu işi yaparken yoklaması yapmadan da olmuyor elbette.. Bir evin bir kızından, evinin kezbanına dönüşmekte bir evrim süreci gerektiriyor haliyle.. Annemin tabiriyle dip odadan girip mutfaktan çıkmak lazım geldiğine kanaat getirip, zaten herşeyi yeni olan tertemiz evde koca bir bayram temizliğine kalkışmıştım bende kendi başıma.. Sabahın erken saatlerinde başlayıp, akşamın dokuzunda artık salonun ortasında duran elektirik süpürgesini kaldıracak dermanın dahi kalmamıştı. Ama ne olmuştu, işte ben bir bayram arefesi kahramanca bir kadının yapması gereken maksimum yorgunluğa ulaşmış, eşim eve geldiğinde suratım beş karış, inleyen nağmeler adı esere yeni bir beste yapmakla meşguldüm. Üstelik evde süt döküp bilimum köşeden yalamak mümkün olduğu gibi, gelebilme olasılığı olan misafirlerimize karşı tam teşkılatlı bir sunum hazırlamıştım. Bi hoş geldin kocacım kısmı yapamamışım çok değildi herhalde..


Bir kaç bayram benzeri ama giderek azalan çalışmalarım neticesinde, bizim yeni evli olduğumuzu ve ziyaretin tamamını bizim yaptığımızı ve neredeyse hiç kimsenin bizim eve gelmediğini idrak ettim elbette.. Henüz eli öpülecek yaşa gelene kadar da arefe günü kendini parçala kezban adetinin tarafımıza bir yükümlülük getirmediği gerçeğini sevinç göz yaşları ile karşılamış olmamın nedeni de buydu sanırım.


Bu gün yine bir arefe günü, sorun ben ne yapıyorum.. Ya öyle çok bir şey değil, şöyle bir ortalığı silip, süpürüyorum, e tabi bayramda gezmeden mutfaga girecek vakit olmaz, hani evde oluncada çoluk çocuğun canı çeker diye bir iki de pasta börek, o kadarcık. Akıllandım yani, gerçekten.. Baksanıza oturmuş yazı yazacak bile vaktim var. Ama burada kesmek zorundayım çünkü bizim evde idam kaldırılmadı, çamaşır asmam lazım.. Sonrada mutfağa bir uğramam lazım.


Ne diyeyim siz siz olun benim düştüğüm hatalara düşmeyin.. İnsanlar geliyorsa da sizi görmeye başlıyor, evinizi değil ki.. Değerli Üstün Dökmenin bununla ilgili çok eğlenceli bir yazısı vardı. Bulursam paylaşırım. Ben şimdi gideyim şu çamaşırı asayım.. Ne demişler bayramın gelişi, arefeden belli olur.


Herkese sağlıklı, mutlu, barış ve esenlik dolu nice bayramlar dilerim.

Aylin Kosovaeri Şahin
Ankara Cumhuriyet Lisesi

Hiç yorum yok: