25 Ağustos 2011 Perşembe

ORTAK KALİTE

İstanbul’un anlı şanlı hukuk bürolarından birini aradım. Telefondaki erkek bir  işlemi yanlış yaptığım için beni yokuşa sürmekte ısrarlı.  Bankamatik havale fişini ona  fax çekmemi istiyor; bense  iki  kelimelik bilgiyi sözlü aktarabileceğimi ve fax’ım olmadığını belirterek, kaçınmaya çalışıyorum.

Otuz saniye içinde kabalaştı ve bana:

‘Sana anlatıyorum anlamıyorsun, burada onlarca .....’ vs. demeye başladığı o an  karıncalar beynime savaş ilan etti.

Bana sen diye hitap edemezsiniz’ diye çıkıştım,  siz  diye hitap etmek ve saygılı olmak zorundasınız. Bakın ben size siz diyorum. Karşıdan yanıt geldi:

‘Niye? Orada birden çok kişi mi var, da sana siz diyeceğim?’

‘Siz’ olamadığıma değil de;  aynı kalitede ‘biz’ olamadığımıza üzüldüm o an..


Yıllarca önce,  çok iyi tanımadığım bir diş doktoruna gidip kısa bir süre tedavi oldum.  Anlaştığımız bedeli  daha önceden hazırladığım beyaz bir zarfa koyarak  kendisine uzattım ve teşekkür ettim. Hızlı hareketlerle zarfı açtı, paraları çıkardı,  şak şak şak  gözümün önünde saydı, zarfı çöpe attı ve bana  geçmiş olsun dedi.

İyileştiğime sevindim de; kendimi iyileşmiş  hissedemediğime üzüldüm  o an..

Bizim ortak bir terbiyemiz vardır. Bize kibar ve ölçülü davranmak öğretilir öncelikle. Nezaket, her ailenin çocuğuna verdiği ilk derstir. Saygı zaten büyüklerden görerek öğrendiğimizdir.. Ailelerin olmazsa olmazıdır. Aksine bir davranış soyadına düşen gölgedir. Kızdığımızda  ‘sen hiç aile terbiyesi almadın mı’ deriz öncelikle… Bundandır. Vazgeçemeyiz..
                                                
İzmir’e geçen yıl yaz ortasında taşındım. Önceden bu şehirde, pek çok resim, müzik, el becerileri ve sanat  kursları olduğunu ve yoğun ilgi bulunduğunu duymuştum. Hem yararlanmak, hem   kendim de yararlı olmak adına  ayağımın tozuyla, Belediye’nin çeşitli birimlerine yazılı-sözlü başvuruda bulundum. O dönemde  ücretsiz olarak ev dekorasyon, iç mimarlık ve sanat, sanat tarihi dersleri  verebileceğimi bildirdim..


Bu kursları bilimsel anlamda değil de, örneğin; Evlerimizi nasıl daha kullanışlı hale getiririz? Mekanları görsel olarak nasıl daha büyük ve ferah gösterebiliriz? Dekorasyonda uygun renk seçimleri ve renklerin dili gibi keyifli ders ortamları yaratarak yapmak  istedim. Aralarda da  İzmir’in tarihi yapılarının hikayesini  öğrenip, gezip  tartışabilirdik.

Amacım, kadınlarımızın zaten var olan zevklerine bilgi ve fikir katkısında bulunmak,  her yaştan kişiyi  Sanat- Estetik  olgusuna ortak etmekti.  Yanı sıra bu yolla kadınlarla bağ kurmak, fikir ve eğitim alışverişinde bulunmaktı. Tanıdığım tüm kişilere de haber bıraktığım halde,  hiçbir yanıt gelmedi, beni  değerlendirmek gereği duymadılar.  

Ben her hafta, kendim üye olduğum TSM kursuma gittim. Her derse gittiğimde, sanat evindeki  yetkilinin gözünün içine baktım.. Teklif ettiğim konuda bir gelişme var mı diye.. Niye baktığımı bile anlamadı sanırım.

Yetkili çok, sorumlu yok durumu…

Ben kendi kursumu başarıyla tamamladım.

 Hocam  bana ‘aferin’ demiş olsa da ben  kendimize  ‘aferin’ diyemediğime üzüldüm o an..

Toplumsal anlamda,  her alanda  ortak  zevk kalitemizin   oluşturulmasına, korunmasına  ve yükseltilmesine katkıda bulunmak isteyen özverili kişileri değerlendirmemek  gibi bir lüksümüz  olmamalı diye düşünüyorum.

Remide Arsan
Ankara Cumhuriyet Lisesi

Hiç yorum yok: