22 Ağustos 2011 Pazartesi

HAYIR MI, HIYAR MI?

Bir tarihte bir talihsizlik eseri arabamın plakası HYR idi. Takipçi plakayı teslim ederken  ‘Hayır’lı oldu’ dedi ama ben nerede ve kimlerle yaşadığımı bilmiyor muyum? İçime ateşi düştü ama bereket  bu yine de ‘ehhh’ denebilecek bir tanımdı. Kelimenin açınımı, bizi hiç yoktan  sinirlenen soförlerin  aile boyu tecavüzlerinden kurtardı.

En çok da sağa dönüşlerde  yayaya yol verdiğim için iltifat(!) gördüm ve durup beklediğim için sayısız  küçük kaza atlattım. Bir keresinde de bir hemcinsim yarı beline kadar sarkıp ‘hıyar kadın’ diye bağırdığında bu kez  güldüm. Aynadan baktım, o da gülüyor. Elimle yayayı gösterdim. O da eliye ‘pardon’  dedi. En kibar anım budur.


İstanbul’da hiçbir şoför  ‘sağa dönüşte yayaya yol ver’  tabelasını okumaz ya da bilmez. Aracın ve/veya sahibinin kalitesi, eğitimi, sınıfı ve beygir gücü ne olursa olsun, durulmaz ve duran da hoş görülmez. Çok ısrarlıysanız, arkanızdaki sürücülerin çok sesli kornaları eşliğinde beklemeniz gerekir. 

Ayrıca arabayı kullananın her daim işi  önemli ve aceledir. 

Yaya’nın öyle mi ? İşi acele olsa bir taksiye atlardı, yaya mı kalırdı?

Kısacası, bizde normal olmak anormalliktir.

Şaşılası olan, cümlenin  tersten okunması halinin de  ülkemizde geçerli olduğudur.

Anormallikler  de tarafımızdan çok normal karşılanır:

Yaya geçitinde durdunuz. Yayaya yol verdiniz geçmesini beliyorsunuz.

Bundan sonra olanlar;

‘önden siz buyurun’,  ‘yok  siz’  ‘valla olmaz darılırım’  şeklindeki karşılıklı kibarlık yarışıdır.

‘Ya amca geçsenee’  ile devam eder.

‘ehh, sen bilirsin.. Vınnn’ ile sonuçlanır.

Bu, dünyada sadece Türk’e has bir durumdur. Anlatması çok kolay, anlaşılması ise imkansızdır. Bizim insanımız, hem çok kibar hem de çok kabadır. Hoşgörü yoktur ve de vardır.  Hem saygılıyızdır hem de saygısız. Bizi tek anlayan ve anlatabilen kişi  sevgili Aziz Nesin’di. O rahmetli de  oran  hatası yaptı.

 ***********

Alsancak’tan taksi dolmuşa bindik. Arkada  3 kadın, önde kibar görünüşlü bir bey var. Sürücü, kırmızı ışıkta  durduktan hemen sonraki bir dönüş noktasında ‘yayaya yol ver’  tabelasını kaale almadı. Bir grup  gariban yayanın arasına daldık. Birkaç kişi, neredeyse arabanın üzerindeler..  Yeşil ışığı  gösterip söylendiler. Bizim sürücü daha fazlasıyla küfür ederek el kol hareketleri ile kavgaya hazırlandı. Sonunda yayaları yararak ve neredeyse üstlerinden  geçerek yola koyulduk.

-  Küfür etmeniz ayıp, arabada kadınlar var,’ dedim.

-  Ama görmüyomusun abla.. diye itiraz etti.

-  Hata sizin, yayaya yol vermek zorundasınız dedim.

-  Ben kırmızıda durdum ya..

-  Sen araba kullanıyor musun?  diye sordu.

-  Neredeyse senin yaşın kadar zamandır diye yanıtladım.

Sustu. İçinden söylendiği belli..

Ben şoföre hiç kızmadım. Adam bir kere cesur. Türkiye’nin en medeni kentine gelmiş yerleşmiş.

Adam gözüpek. Nedir, nasıldır diye tanımak gereği bile duymadan  dalmış kentin bağrına..Üstelik özgüveni tavanı aşmış, ikinci katın tavanını bulmuş. Kendi kültürünü ve küfürünü de birlikte getirip tepe tepe kullanıyor.

İzmir bana uysun demiş ve de öyle olmuş!. 

Oysa İzmir’in medeniyeti  öğreten kent olma sorumluluğu var. Biz boşuna mı Gavur İzmir’ demekteyiz?

Arabada derin sessizlik..

Tepkisizlik.

Boşvercilik

Gölgesinden korkan  İnsanlar sustu, …Medeniyet sustu.  

Remide Arsan
Ankara Cumhuriyet Lisesi 


Hiç yorum yok: