8 Eylül 2011 Perşembe

TEK BAŞINA İKTİDAR OLMAK

Churchill bir konuşmasında; demokrasiyi “berbat bir rejim” olarak tanımladıktan sonra, “rejimlerin en az berbatı” şeklinde bir eklemeyle “demokratik” sistemi eleştirme, düşünme ve geliştirme tartışmalarını başlatan önemli bir liderdi.
İsrail - Türkiye ilişkilerinin çok sertleştiği bu günlerde, hiç bir ülkenin demokrasi’den daha iyi bir başka yönetim biçimi bulamamasına rağmen, demokratik sistem hakkında düşünmeye başladım.


Çok uzun yıllar koalisyon hükümetleriyle yönetilen bu ülkede, yapılan askeri darbeler de dahil olmak üzere, her türlü kötülüğün faturaları koalisyonlara kesilmiştir.

Halkımız koalisyonların yavaş işleyen mekanizmalarından hep şikayetçi olmuştur.
Tüm siyasi partiler halkımıza kendilerini tek başına iktidar yapmaları için çağrıda bulunmuş, tek başına iktidar düşleri görmüşlerdir.

ANAP ve AKP’nin yakaladığı tek başına iktidar dönemlerinde büyüme hızının arttığı, ülkenin ekonomik olarak sıçrama yaptığı bir gerçektir. Ancak tek başına iktidarların ülkeye getirisi kadar, götürüsü de olduğunu artık hemen herkes kabullenmektedir.


Bu dönemlerin, çete, mafya, çıkar gruplarını ürettiğini, güçlendirdiği ve kronikleştirerek kalıcı olmasını sağladığını da halkımız bilmektedir.

Papatyalar, yeni müteahittler, yeni zenginler yaratılması, iktidara yakın olanların köşeleri dönmesi, hep tek başına iktidarlar döneminde görülmüş, bu dönemlerdeki müthiş iktidar gücü halka yol, köprü baraj olarak geri dönse de, bu inşaatları yapan “yakın” müteahhitlerin kasalarına ne şekilde döndüğü ise hepimizin ana tartışma konusu olmuştur.

Cumhuriyetin kurulmasından beri bir elin beş parmağı kadar sayıda olan dolar milyarderlerlerimizin, AKP’nin 9 yıllık iktidarında 40’ı aşması, anlatmaya çalıştığımız kuramın en güçlü kanıtıdır.

Demokrasilerde “Tek Başına İktidar Olmak”, tanrısal bir sihirli değnek gibidir.
Külkedisini prensese çevirmek için de kullanabilirsiniz, yakışıklı prensi kurbağaya dönüştürerek cezalandırmak için de.


Bu ülkedeki denetim mekanizmaları yeterince güçlendirilmediği için, gücünüzü toplumun ve dünyanın yararına kullanmak; bilgi ve kapasitenize, ideallerinize, tiynetinize kalmıştır.


Demokrasilerde, tek başına iktidar olmak; ortak toplumsal zekaya değer verdiğinizde, karşıt düşünceyi dinlediğinizde bir anlam kazanır. Ülkenin de, bireylerin de yaşam kalitelerinin artırılmasına direk olarak yansır.

Şayet karşı fikirler sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, tek başına iktidar olmak hegomonyayı, diktatörlüğü getirir ve demokratik sistemlerin en sakıncalı tarafıyla tanışmış olursunuz.

Koalisyonlar ise ortak akıla mecbur kalınan, yavaş işleyen ancak ülke yararına işler yapılmasını garantileyen iktidarları yaratır.

Suriye ile iki yıl öncesine kadar bakanlar kurulu toplantıları yapıyor, vizeleri kaldırıyor, İsrail Suriye arasında arabuluculuk yapıyorduk.

İsrail ile ilişkilerimiz; ABD Başkanından başbakanımıza randevu almaları için ricacı olmalarını isteyecek kadar yakındı.

Libya kardeşimiz, iş adamlarımızın ikinci kapısı idiler.

Hükümetimizin komşularla sıfır sorun politikalarını içten içe taktir ediyor, İran’ı bile kazanabilme gayretlerini alkışlıyorduk.

İki senede, “komşularla sıfır sorun politikalarımız”, “tüm komşularla sorun”a dönüşmüşse bunda bir yalnışlık var.

Tek başına iktidarların iç politikada yaptıkları yalnışlıkları tolere etmek kolaydır. Bir sonraki iktidar, tersi politikalar uygulayarak, biraz zaman kaybetme pahasına işleri yoluna koyabilir.

Tek başına iktidarların, yaptığı dış siyaset yalnışlıklarını çözmeye ise; bazan bir ömür bile yetmeyebilir.

Yürekli, omurgalı, iç siyasetten alkış almaya çanak tutmayacak, bir dış siyasete hasret kaldık.

İsrail yerine, Birleşmiş Milletlere “one minute” diyebiliyor musunuz?

Mavi Marmara raporunun tarafsız hazırlanması için bir şeyler yapabiliyor musunuz?
O zaman alkışı hak ediyor ve “şımarık oğlan”a işte o zaman dersini verebiliyorsunuz demektir.

Aksi durumda, ABD’nin “şimdilerde şımarttığı yeni oğlu” damgasını yemekten kurtulamazsınız.

Gönül Saray

1 yorum:

remide arsan dedi ki...

Sevgili Gönül, net ve çok açık bir biçimde geldiğimiz noktayı özetlemiş. Ben onun analizlerine her zaman katılırım. Bu ortaya çıkan siyasi karmaşada hangi politik öngörü ile nerede ve nasıl yer alabilirdik alternatifimiz de iyi bir yazı konusu olurdu. Gönül'ün gözüyle ve çok değerli saptamalarıyla bu konudaki bilgileri ümitsizliğimi bir nebze gidebilir belki.. Kalemine sağlık.