29 Eylül 2011 Perşembe

YAZI DİZİSİ : CUMHURİYET ÇOCUKLARININ ORMANI BİR YAŞINDA - 1

Bazen bir durumu, duyguyu ya da düşünceyi anlayabilmek için onunla ilgili bir tecrübe edinmek ya da durumu içselleştirebilmek gerekir. Yani bir çeşit kendini olay kahramanının yerine koymayı gerektirir bu, olayın ya da durumun kahramanı bir insansa bu herbirimiz için zor bir uygulama değildir aslında. Peki ya kahramanımız bir insan değil de bir ağaç ise?

Üniversite yıllarında bir tiyatro grubuna katılmıştım. Hemen her gün yaptığımız çalışmalarda, tecrübesiz bizlerin bu sanatı icraa edebilmesi için, hem sahnede duruşumuzu düzeltmemiz, hem de canlandıracağımız kahramanları az önce bahsettiğim şekilde içselleştirebilmemiz gerekmekteydi. Bunu yapabilmenin en uygun yoluda “doğaçlama” dediğimiz çalışmaydı Yönetmenimiz herhangi bir canlının duygu durumunu bize kelimelerle ifade ediyor. Biz de herhangi bir metine bağlı olmadan, dilersek sesli, dilersek sessiz sahnede bunu tek başımıza canlandırmaya çalışıyorduk. Benim en keyif aldığım çalışma buydu açıkçası.

Yönetmenimiz bir gün bizden büyüyen bir ağacı canlandırmamızı istemişti. Dediğim gibi canlandırma bir insan için yapılacak olsaydı, kolaydı, ancak kendini bir ağacın, yerine koymak gerçekten zordu. Bir ağaç olmak zordu belkide, hiç birimiz o ana kadar bunun farkında bile değildik. Düşünmek zorunda kalmıştık ki ağaç bir canlıydı, aynı insanoğlu kadar zor büyüyordu. Aklımıza ağacın hayatımıza kattığı faydalardan başkası gelmiyordu zaten. Ağaç “iyidir”den öte biriktirdiğimiz bir duygu ya da düşünce olmamıştı o ana kadar. Bunun “Ben ağaç gördüm” cümlesi kadar içi boştu aslında. Bir ağaç başka bir canlıyı ya da doğayı yok etmiyordu, ama biz ediyorduk. Hepimiz sırayla sahnede kendimizce bir ağaç olduk. Keşke bizim sahnede kaldığımız süre kadar kısa bir sürede büyüyebilseydi ağaçlar. Tam çalışma sona erdi sanıyorduk ki, yönetmenimiz bu defa yanan bir ağaç olmamızı istediğini söyledi. Ağaç olmak zaten yeterince zordu, yanan bir ağaç olmak daha zor. Var olmak ve yok olmak. Ağaçlar belki doğada kendi düzenleri içinde bir şekilde var olmayı başarabiliyorlarsa da, kendi kendilerine yanmıyorlardı ki.. Bir yandan sahnede bunu nasıl canlandıracağımızı düşünüyor, bir yandan da yanarak yok olan bir ağacın ne demek olduğunu düşünüyorduk. Yanmak ne kötü bir duyguydu. Var olmak hikayesini canlandırdığımızda içimizde oluşan pozitif duygulardan eser kalmamıştı. Artık hepimizin canı yanıyordu. Yanıyorduk.

O günden beri ne zaman bir orman yangını haberi duysam, aklıma o gün düşündüğüm ve hisettiğim şeyler gelir. Kim bilir belkide orman yangıları ile başedebilmek için, milletçek biraz doğaçlama yapmamız gerek diye düşünürüm. Elbette hayata geçmesi çok umutsuz gözüken bu düşüncem, belkide okullarda var olan drama derslerinde uygulanabilir. Geleceğimiz çocuklarımıza, geleceğimizin garantisi ormanlarımızı korumayı öğretmek için, bir ağaçla empati kurmayı öğretebiliriz belkide bu şekilde kimbilir? “Ağaç yaşken eğilir” diyen atalarımız yanılmış olamazlar.

Böyle bir uygulama ile ormanlarımızın ve çocuklarımızın geleceğini garanti altına almayı başarsak bile, bugüne değin yok olan ormanların boşluğunu telafi etmek yine de mümkün olmayacaktır elbette. O halde “eğitim şart” felsefesinin, yanında bir de kaybolan değerlerin yeniden var edilmesini de eklemek gerekir bu durumda. Korumak ve yeniden var etmek.

Sadece seksensekiz yaşını doldurmasına haftalar kalan Cumhuriyetimiz boyunca bile bu ülkede yok olan ormanları yeniden var etmek bile, bu ülkeye ve dünyaya yapılacak en büyük iyilik olacaktır herhalde. Cumhuriyetin çocukları olan bizler bu ülkeyi kuranların bıraktığı emanate ormanların da dahil olduğunu aklımızdan çıkarmadan, bir yandan yeni nesillerin ağaçlarla sadece bir canlı oldukları için bile empati kurmalarını sağlarken, öte yandan, ülkemize ve insanlığa karşı üzerimize düşen ödevleri de yerine getirmek zorundayız diye düşünüyorum.

Adını Cumhuriyetimizden alan bir okuldan mezun olmakla her zaman onur duymuşumdur bu yüzden, çünkü bu okul sadece adını Cumhuriyetten almakla kalmamış, yetiştirdiği öğrenci, öğretmen ve mezunları ile daima örmek Cumhuriyet çocukları olmuşlardır. Bundan tam bir yıl önce bu bilinçle oluşturulan ACL Ormanı bunun en önemli ve yaşayan kanıtıdır sanıyorum. Evet 2011 yılında ormanımız Cumhuriyet çocuklarının gönüllü katkıları ve çabaları ile tam bir yaşına basacaktır. Üstelik yanarak yok olan bir şirin, Şirince Ormanının olduğu bölgede..

İnsanlık adına örnek alınacak bu davranışın öncülerinden değerli mezunumuz Yavuz Oran, ormanımızın doğum gününe denk gelen bu günlerde misafirimiz olacak ve bize bu oluşumun hikayesini bir başka değerli mezunumuz Abdullah Gürgün’ün sorularını yanıtlayarak paylaşacaktır.

Karanlık ve soğuk toprağın ısınmasıyla uyanmışo sabah tohum,
Nem kokulu çamurun içinde üşüyerek uyuduğu uzun bir zamandan sonra,
Önce rüya sanarak kıpırdanmış olduğu yerde,
Kıpırdandıkça tenine temas eden sıcaklığın onu daha çok sardığını hissetmiş,
Karşı konulmaz bir heyecana kapılmış yüreği,
Bir an önce bu sıcaklığı yaratan kaynağa ulaşmak istemiş,
Soğuktan korunmak için sımsıkı kapadığıkabuklarını gevşetmeye başlamış
Yine de temkinli hareket ediyormuş,
Yalancı bir bahara kanıp da gökyüzünü görmeden yok olmak değilmiş niyeti
Köklerini uzatmış hafifçe önce, şeffaf ve taze teni değimiş toprağa
Toprak sevgiyle kucaklamış tohumun köklerini..
Bedenindeki bu güven dolu gevşemeden memnun, bu defa dallarını uzatmış toprağa
Uzandıkça hisettiği sıcaklık artmış,
Hisettiği bu mutluluk verici dokunuştan tüm bedeni ile faydalanmak istemiş tohum
Biraz daha yukarı doğru itmiş bedenini
Kökleri sımsıkı bağlı toprağa yükseltmişbaşını
Karşı konulmaz sıcaklığa doğru..
Derken gözleri daha önce hiç görmediği birışıltı hissetmiş
Toprağın giderek aydınlanan ve renklenen yüzünün arasından
Onu çağıran bir melodi gibi büyülenmiş bu aydınlıktan..
Yüreğinde hem korku hem heyecanla yükselen isteğe direnenemiş
Ve hızlıca yükseltmiş başını ışığın geldiği yöne doğru
Karanlığı görmeye alışık gözlerini açamamış ilkin
Güzelliğinden kör olduğunu sanmış bu ateşin
Sonra yavaş yavaş belirmiş gökyüzü
Ve güneşin onu kucaklayan sımsıcak yüzü..

Şimdi hepsi birer fide olan tohumların hikayesiydi bu okuduğunuz satırlar, her biri bir fideye güneş olan mezunlarımızın ormanında hiç bir tohum sahipsiz değil artık. Sizlerde büyük ailemizin ve ormanımızın ortağı olabilirsiniz. Nasıl mı? Gelin önce doğumgünümüzün davetlisi olun, mutluluğumuzu bizimle paylaşın. Bizler 1 Ekim 2011 tarihinde İzmir'de buluşacağız.

08.00...Alsancak İskelesi önünden yola çıkış
09.00...KEÇİKALESİ Tesislerinde KAHVALTI
10.30...ACL ORMANI Alanına GEÇİŞ
11.00...ACL ORMANI 1. Yaş Günü Kutlama Töreni
12.00...EFES ANTİK KENTİ Gezisi
13.30...SELÇUK Meydanı'nda serbest zaman
15.00...MERYEMANA Gezisi
16.30...İzmir'e hareket
17.30...Alsancak İskelesine varış

 ÖZEL OTOBÜS + KAHVALTI + MERYEMANA'ya giriş dahil 30,-TL
Efes antik Kenti için MÜZE KART edinmeyi UNUTMAYINIZ.


Bu hayat ormanında hepinizin, kökleri sımsıkı toprağa sarılmış ve dalları gökyüzüne uzanan sağlıklı ve mutlu bir ağaç, dahası bu topraklarda sizi temsil eden bir ağaç sahibi olarak daima Cumhuriyet güneşinin sımsıcak yüzüyle kalmanız umuduyla.

Doğum günümüze katılamıyosanız yine de üzülmeyin..Yarından itibaren blogumuzdan ormanımızın doğumgünü kutlamaları ve hikayesini takip edebilirsiniz..

Aylin Kosovaeri Şahin

Hiç yorum yok: