9 Eylül 2011 Cuma

KİTAP : AKP GERÇEĞİ VE LAİK DARBE FİYASKOSU - OSMAN ULAGAY

''Osman Ulagay, kitabında, Türkiye'nin AKP'yi aşabilmesi için, laikliği savunan kesimlerin demokrasi içinde yeni bir bakış ve söylem geliştirmelerine duyulan ihtiyacı vurguluyor. Türkiye' nin nereye gideceği, aslında bu alternatifin ortaya konup konamadığı sorusunun yanıtıyla yakından ilişkili olacak. AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu, geleceğin tarihçilerinin 2007 yılını anlayabilmelerine yardımcı olacak önemli bir referans olarak görülebilir.''            

Kitabı 2008 yılının Şubat ayında okumuş, kendimce bir eleştirisini yazmış ve hatta bununla da yetinmeyip sayın Ulagay'a bir de mail gondermiştim. Bu gün yazdığım eleştiriyi okuduğumda düşüncelerimin temelinde ve ülke gerçeklerinde herhangi bir değişim göremediğimden sizler le de paylaşmak istiyorum.



------
Kitapta, Türkiye'nin aydın kesiminin başlangıçta modernleşmenin batılılaşma ile mümkün olduğunu idda ederken, küreselleşmeyi anlayamadıkları ve AKP'nin yükselişi ile aynı aydın kesimin bu defa Batı karşıtı olarak tam ters yönde hareket ettiği iddiası yer alıyor.

Ülkemizde aydın ya da entellektüel kesiminde kendi içinde ayrışmalara düştüğü veya bu kesimden pek çok kişinin sadece trendi yakalamak adına ya da kendi adına seçtiği bir aydının cümlelerini tekrarlamaktan öteye gitmediği açıktır. Nasıl ki, dinci ya da ılımlı İslamcı olarak tabir edilen kesimde alet olarak kullandığı dinin özünü kavrayamamış ya da bir kere olsun açıp kutsal kitabın anlamını okumamış gruplar olduğu gibi, aydın ya da modern olduğunu idda eden gruplarda güttüğü ideolojinin özünü kavrayamamış, peşine takıldığı liderleri hiç sorgulamadan ezbere almış pek çok grup yer almaktadır. Aslında bana göre farklı taraflarda duruyormuş gibi görünen tüm bu grupların davranış şekilleri ve düşünme şekilleri aynıdır.

Mustafa Kemal tarafında durduğunu sanan, laikliği korumak adına ahkam kesen bu gruplardan bazılarının yanılgıları sonucu ortaya çıkan Batılılaşma kavramı, benim fikrime göre Mustafa Kemal'in hedef göstermiş olduğu "Muassır Medeniyetler Seviyesine Ulaşma" kavramı ile çelişmektedir. Ülkemiz yüzyıllardır bünyesinde barındırığı Doğu ve Batı kültürlerinin sentenize sahiptir. Hedef gösterilen "Muassır Medeniyet" kavramının pusulasının yönü Batı değil, diğer medeniyetlere hayranlık duymayan, özgün bir medeniyet oluşturmayı göstermektedir. Bu noktadan yola çıkıldığında bu pusulayı kavramış olan aydınların, işlerine gelince Batıya yüzlerini dönüp, işlerine gelince sırtlarını çevirmeleri gibi bir durum söz konusu değildir. Ülkemizin bütünlüğüne yönelik her türlü bölücü girişime karşı, Mustafa Kemal'in aydınlattığı yolda yürümeyi ve onun ilkelerinin özünü anlamayı başarmış aydınlar, gerekiyorsa Batıya, gerekiyorsa Doğu'ya ve hatta gerekiyorsa Dünyaya sırtlarını dönerler. Bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne tehdit sayılabilecek her türlü davranışa tepki gösteriler.

Dinci ya da ılımlı İslam vb isimlerle nitelendirilen grubun ise yüzünü Batıya dönmesi ideolojilerine destek bulmalarından kaynaklanmaktadır. Daha önce Atatürk'ün Türkiyesine barbar gözüyle bakan batının her nasılsa AKP hükümetinin ardından daha ılımlı yaklaşım sergiliyor olması da bu tezi destekliyor diye düşünüyorum. Eğer ülkemizdeki yaşananlar küreselleşmeye uyum olarak nitelendiriliyorsa, o halde yakında bu ülke kendi özkaynaklarına misafir kalacağı gibi, bir bütün olmaktan da çıkacaktır. Küreselleşme ve AB ticari temellerine dayanan ilişkiler üzerine kurulu bir düzendir. Ortak bir rejim, ortak bir özkaynak yönetimi veya toprak paylaşımı gibi bir amacı bulunmamaktadır. Bu vesileyle, Türk aydınının küreselleşme karşıtı olarak gösterilmesi sadece olayların bir boyutundan ve tek taraflı değerlendirilmesi sonucu oluşacak bir yargıdır. Yani taraflı, objektif değildir. Dahası bunların ekonomi ve siyasi bilimler alanında Prof. Dr. olmuş biri tarafından ortaya atılması bana göre çok daha büyük bir trajedidir ki, bu da ülkemizde daha önce bahsedilen aydın gruplarının yanısıra bir de başka boyutta bir aydın sınıfının yer aldığını göstermektedir.

Ayrıca laik kesim olarak tabir edilen kesimin ülkenin tek hakimi olarak kalmak istemesi gibi bir iddianın Atatürk Türkiye'sinin aydınlarına yine daha önce bahsettiğim tek taraflı bakış açısının bir göstergesidir. Çünkü kitap boyunca laikler için sürekli aynı tanımlama kullanılmaktadır.

Bir kere laiklik bir yönetim şekli veya rejim değildir. Bu durumda laikliğin ya da laiklerin ülkenin hakimi olma kaygısından bahsedilemez. Laiklikden ziyade kitapta laikler olarak sıfatlanan gruba dahil kişiler Atatürkçülerdir. Çünkü laiklik ilkesi, Atatürk'ün ilkelerinden sadece biridir ve bu ilkeler bir bütünü temsil etmektedir. Laikler, halkçılar, devletçiler ya da milliyetçiler gibi ayrı gruplardan oluşan bir oluşum yoktur. Atatürkçülük vardır. Laiklik bir düşünce tarzıdır ve diğer ilkelerin ayrılmaz bir parçasıdır.

AKP karşısında azınlık durumuna düşen bizlerin kitapta bahsedilen AKP'nin ve öncesi oluşumların akıllı stratejilerinin yanısıra, benim neslime dahil olanların çok büyük bir kısmının siyasete ilgi duymamış ve hatta bu ülkede yaşanan siyasi gelişmelerin dışında kalmış olmasıdır. Bunun sebebi 80 öncesinde yaşanılanların ebeveynlerimizde bıraktığı derin izler sonucu bizleri Türkiye'nin siyasi gerçeklerinden uzak tutarak korumaya çalışmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bizlere bir masal havasında anlatılan Atatürk İlkeleri ve Türk olmanın erdemi verilmemiştir, öğretilmemiştir. Bizim yaşadıklarımızı yaşamasınlar mantığı ile yetiştirilen bizler, azınlıkta kalmış grupların içlerine sindiremedikleri çocuklarına aşılayan ailelerin yanında, ancak Osmanlı tarihinden aklımızda kalanlar ve ezberletilmiş Atatürk hikayeleri ile bugünlere kadar düşe kalka gelmiş ve sonunda AKP gerçeği ile yüzümüze inen tokatla ancak silkinmeye başlamışızdır. Dibe vurulmadan radikal değilişimler yaşanmaz. Artık dibe vurduğumuza göre radikal değişimlerinde zamanı gelmiştir. Bu bocalama havasından en kısa zamanda kurtulup kendimize gelmek için Banu Avar, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan vb uyarıcılara ihtiyacımız vardır.Henüz bu rehavetten sıyrılamayanları beklerken tokadın acısını üzerinden atıp silkinen Türk Gençliğinin artık ihtiyacı olan bir hareket planı oluşturmaktır. Bu elbetteki uzun ve zorlu bir süreçtir. Ama kitapta bahsedildiği gibi bir Kurtuluş mücadelesine dönüşecek süngülerin yerlerini bilim ve teknolojinin ışığında aydınlanan zihinler olacaktır.

Şubat 2008
------

Bu eleştiriyi yazdığımdan günden bu yana aslında yaşanılanlar benide artık umutsuzluğa sürükleme noktasına gelmedi desem yalan söylemiş olurum. Ben bunları yazdığımda henüz bu ülkede basılmamış kitaplar ve bağımsız basın çalışanları hakkında davalar açılmıyordu ve ben inanıyordum ki en azından silkinme aşamasına gelindi ve bağımsız basının sesi sayesinde rehavetten sıyrılanların sayısı her geçen gün çoğalacak..Ve yine o zamanlar inanıyordum ki hala bir Atatürk Türkiye'sinde yaşıyoruz veya toplumun büyük bir kesiminin isteği bu yönde. Günümüze geldiğimizde baştan da söylediğim gibi düşüncelerimin özünde bir farklılık olmasa da, coşkumun yerini daha ziyade temkinin aldığını itiraf etmek zorundayım. O zamanlar kitap hakkındaki düşüncelerimi sayın Ulagay'a yazdığımda, kendisine neden sadece kitap yazarak düşünce paylaşımında bulunuyorsunuz, pek çok bağımsız basın organı aracılığı ile anlatmak istediklerinizi makalaler yolu ile daha çok insana duyurabilirsiniz diye sormuştum. O zamanlar şimdi milletvekili oldukları halde Ergenekon davası sürecinde tutuklu yargılananlar henüz bir platform oluşturma çabası içindeydiler. Bundan başka Türkiye yoktu aslında..Sesli düşünmenin, sessiz düşünmeye dönüştüğü günümüzde, artık düşünceyi eyleme dökmek bile zorlaşmaya başladı herkes için..Ama yinede içimizde bir yerlerde coşkularımız ve inandıklarımızı korumaya onu karşımıza çıkarılan her engele rağmen, çeşitli yollarla dışa vurmaya çalışmaya devam edeceğiz diye inanmak istiyorum.

Aylin Kosovaeri Şahin

Hiç yorum yok: