9 Ocak 2012 Pazartesi

BİR KADININ HALETİ RUHİYESİ - BÜTÜN AŞKLAR NEDEN TATLI BAŞLAR?

"Bundan bir kaç ay önce, böyle bir maceraya atılacağını söyleseler asla inanmazdı . Hayır, hayır karşı olduğundan ya da kınadığından değil. Sadece defalarca benzerini dinlediği senaryonun bir gün kendi başına geleceğini hiç düşünmediği için. Hayat zaten yoğun bir koşturma içinde geçip gidiyorken, uyumadan önce biraz kafasını dağıtıp, bir iki tanıdık ile sohbet etmek için bilgisayarını açardı. DahiL olduğu sosyal paylaşım sitesinde daha önce de ona bir şeyler ima eden ya da dostça sohbetlerden, adına methiyeler dizilen bir serenada dönüşen yazışmalar yaptığı olmuştu. Bu insanların bir kısmını daha önce bir kaç kez görmüş, büyük bir kısmını ise sadece fotoğraf ve yorumlarda yazılan kısa konuşmalardan tanıyordu. Çoğunlukla tanımadığı insanlarla sohbete girmek gibi bir adeti olmasa da, konu kişisel veya özel değilse yorumlara cevap yazmaktan çekinmezdi.



Son zamanlarda sık sık arkadaş grubundan, sosyal paylaşım sitelerinden tanıştıkları insanlarla keyifli buluşmalar ve hatta başarılı ilişkiler kurduklarına dair hikayeler dinliyordu. Bunları hiç bir zaman garipsememişti. Hatta çoğunun başarısını takdir bile etmişti. Ama şimdi anlıyordu ki, o öyküleri dinlerken hiç içselleştirme ihtiyacı duymamıştı, çünkü kendisi için asla hayal ettiği bir şey değildi. Arkadaş listesinde henüz yüz yüze görmediği insanlardan bir kaçıyla seviyeli ve kişisel olmayan konularda yazışmaları vardı. Böyle bir ortamda uzaktaki insanlarla bile fikir paylaşımında bulunmak heyecan verici bir deneyimdi. Normal şartlar altında asla bir araya gelmemiş ve belkide gelmeyecek insanların düşüncelerini herşeye ulaşabiliyordu. İnternetin gücü gerçekten şüphe götürmezdi. Bu arkadaşlarından bir tanesiyle sosyal paylaşım sitesinin duvarında süregelen söyleşiler zamanla özel mesajda devam etmeye başlamıştı, ama konu bir erkek ve bir kadın arasındaki diyalogdan çok uzak, tamamen beyin fırtınası ve fikir alışverişi üzerine geliştiğinden herhangi bir çekince hissetmiyordu.



Ta ki bir gün, “aslında keşke bunları karşılıklı konuşabilseydik” yazan bir mesaj alana kadar. Bunca zamandır fikir alışverişi yapılan bir insanlar, bir kahve içip yüzyüze sohbet etmek aslında hiç de ters bir durum değildi düşününce. Hatta bu fikir hoşuna bile gitmişti, bu kadar ortak bakış açısına sahip bir dostla sohbet etmeyeli oldukça uzun bir zaman olmuştu. Tabii eğer evli bir kadın olmasaydı. Bu durumda biri onları görebilir ve bunun aslında sadece fikir alışverişi yapmak için gerçekleşmiş bir buluşma olmadığını düşünebilirdi. O ana dek bu arkadaşlığı değerlendirirken, evliliği ile ilgili bir şey düşünme ihtiyacı hissetmemişti, ama şimdi sadece bir kahve ve güzel bir sohbet teklifi karşısında evli olduğunu hatırlamak zorundaydı.



Evliliğine dışarıdan bakıldığında ters giden bir şey yoktu aslında. Zaten her şey o kadar hızlıydı ki hayatta, değil günlerin, yılların bile ne kadar çabuk tükendiğini farketmiyordu bile. Evlenmeden önce yapmaktan keyif aldığı pek çok şey için zamanı kalmamıştı artık ve sadece keyifli bir sohbet bile bunlardan biriydi. Evlenmeden önce eşiyle haftanın bir iki gecesi dışarıda birlikte geçirirlerdi. Eşinin ona hayran bakışları ve anlattığı her şeyi keyifle dinlemesinden büyük bir mutluluk duyardı. Ancak evlendikten sonra sürekli anlatanın kendisi olduğunu farkedebilmişti. O güzel sohbetleri düşündüğünde neredeyse bütün seslerin kendisine ait olduğunu çok sonra anlayabilmişti. Evlilikleri boyunca neredeyse her akşam birlikte olmalarına rağmen, artık hiç konuşamıyorlardı. Çünkü eşi yorgun argın eve geliyor, hemen televizyonu açıyor ve yemekten yatana dek televizyon izliyordu. İlk zamanlar bu süreç içerisinde yine eskisi gibi ona bir şeyler anlatmayı denese de, bundan artık kendisinin de keyif almadığını ve artık konuşurken yüzüne bile bakmayan kocasına karşı içinde derinleşmeye başlayan bir öfke biriktirmeye başladığını farketmişti. Bu uyanışın ardından, o da bir şeyler anlatmayı bırakmış ve yıllar içinde sadece evcilik oyununu sürdürmeyi başaran bir çift olarak kalmışlardı. Bunca yıl sonra aslında hiç bir şey paylaşmadıklarını düşünüyordu şimdi bilgisayarın başında oturuken.



Gözlerini ekrandaki teklife dikmiş, hızlıca akıp giden düşüncelerini kontrol etmeye çalışıyordu. Yine de kendisine ve düzenine zarar verecek bir şey yapmak onu korkuttuğu için, bu teklifi görmezden gelmeye karar verdi. İlerleyen günlerde karşı tarafında ısrarcı bir tavrının olmaması onu rahatlatmıştı. Böylece memnun olduğu ve giderek daha fazla keyif aldığı sohbet arkadaşını da kaybetmemiş oluyordu.



Görüşme teklifine bir yanıt alamamış olsa da, sonraki günlerde gelen mesajların içeriğinde zaman zaman kendi hayatından ve kendinden örnekler vererek “Ya sen?” diye biten cümleler yer almaya başlamıştı. Her verdiği cevabın ardından ortaya çıkan benzerlikler giderek ikisini de şaşırtmaya başlamış ve birbirilerine duydukları merak da artmaya başlamıştı. Bir hafta boyunca neredeyse her gün kendilerinden bahseden mesajlar yazarak geçirdiler. Ortaya çıkan tablo gerçekten çok uyumlu ve anlaşan bir ikili olabileceklerini gösteriyordu. Artık sadece oyalanmak için değil, onunla konuşmak için bilgisayar başına geçmeye başlamıştı. Paylaşılanlar çoğaldıkça, karşı tarafın ona olan ilgi ve hayranlığının artmasından hoşlanmaya başlamıştı. Bu hayranlık kısa bir sure sonra takdir ve iltifata dönüşmeye başladığında yıllardır hissetmediği o çocuksu heyecanların içerisinde buluverdi kendini. Bunu görmezden gelmek ve hayatın içinde yok saymak giderek zor olmaya başlamıştı. Görüşme teklifi yinelendiğinde yine bilgisayarın başında evliliği ve bir fincan kahve eşliğinde yapılacak sıcak bir sohbetin arasında çelişirken buldu kendini.



Bu defa karar vermek daha zordu, çünkü hayatında hiç görmediği bir adam onun “ruhuna erişmeyi” başarmıştı. Hem de onun hiç bir çaba göstermesine gerek kalmadan. Neredeyse hemen her konuda aynı fikirdeydiler, benzer şeylerden hoşlanıyorlardı. Zaman zaman dertleşmeye de dönen sohbetlerin sonucu daima onu anladığını ifade eden cümleler duyuyordu. Öyle ki o daha söylemeden karşı taraf ne hissetiğini bildiğini gösteriyor ve tam da duymak istediği şekilde onu teselli ediyordu.



Ve şimdi bu adamla sadece bir fincan kahve içmek kararını vermek için sanki evliliğinden vazgeçmesi gerekmiş gibi bir karmaşa yaşıyordu. Bu defa sessiz kalmanın bir işe yarayacağını sanmıyordu, çünkü arkadaşlıkları çok ilerlemişti. Aklına redetmek için herhangi mantıklı bir bahane de gelmiyordu. Çünkü istediği zaten bu değildi. Ne yapmalıydı?



Ya bu adamı gördüğünde bir fincan kahve içmek dışında şeyler de hissederseydi. Sanki şimdiden hissetmiyor muydu? Hah! Işte bu çok komikti aslında. İnsan hiç görmediği birine aşık olabilir miydi sahiden? Yok canım bu sadece kendi başına yarattığı bir ilizyondu. Aslında hiç görmemiş sayılmazdı tabii, sitedeki fotoğraflarından onu fazlasıyla incelemişti. Kalabalıkların içinde bile yüzünü seçecek kadar uzun bakmıştı o resimlere. İyi de gerçek hayat böyle bir şey değildi ki ! Üstelik o evliydi. Bu görünüşte bir kahve sohbet randevusu olsa da, bu şekilde devam eden bir sohbet arkadaşlığı için aslında bir adım atmaktı. Neye adım atmak? Buluşmak bir aldatmaysaydı eğer, o zaman bunca zamandır hissettikleri ve paylaştıkları neydi? Asıl aldatmak böyle bir şey diye düşünüyordu. Sonra da “Saçmalama! Henüz bir şey yaşamadık ki !” diye azarlıyordu kendini. Evet, henüz.."



Bundan sonrasının ne olacağına siz karar verin. Çünkü aslında bundan sonrasında olabilecekler başlıbaşına bir kitap konusu olabileceği gibi tek bir kelime de olabilir. Ama değişmeyen ve değişmediği halde bir türlü anlaşılamayan bir gerçek var ki biz kadınlar hakkında, o da ruhumuza dokunulmasının, bedenimize dokunulmasından daha önemli olduğu gerçeği. Bedensiz ve sadece düşünceleri ile bir erkeğe aşık olabilecek kadar önemli bizler için kelimeler.



Belki de bu yüzden bir çok kereler doğru kelimelerle ruhumuza dokunabilen, yalnış erkeklerin peşinden gitmişliğimiz vardır pek çoğumuzun. Çünkü hiç birimiz bir kere ruhumuza dokunuldu mu, o kelimelerin gerçek olup olmadıklarını tartmayız.



Duyduğumuz veya okuduğumuz o kelimeler öylesine büyüler ki bizleri, bir çoğu sadece bedenimize dokunmak için soylenmiş olsa bile, o ender bulunan ruhumuza dokunuş anının büyüsünü bozmamak için görmezden geliriz içimizdeki garanticiyi.



Oysa bir yandan da kendimizi garantide hissetmeden mutlu olmayan bir yanımız daha vardır. Ruhumuza dokunan erkeğe koşulsuz bir teslimiyet hissinden hemen sonra ortaya çıkan bu garantici tarafımız, esareti sağlanmış veya bedenine çoktan dokunulmuş bir kadına artık güzel söz söylemekten çoktan vazgeçmiş bir erkeği hırpalamaya başlar. Çünkü ruha dokunan kelimeler rutin bir hale gelmeye başladığında veya sona erdiğinde, sıra bu inanılmaz duygunun devam etmesini garanti altına alma hedefiyle doldurur içimizi.



İşte erkeklerin başlangıçta koşulsuz teslimiyet halindeki kadının zaman içinde nasıl bir amazona dönüştüğünü veya bir anda başka bir erkeğe doğru gittiğini anlayamaması bundandır. Kendinde olmayıp o erkekde olan yegane şey o tatlı başlangıçtaki ruha dokunma meselesidir, hepsi bu.

E çünkü bütün aşklar tatlı başlar…

Aylin Kosovaeri Şahin

Hiç yorum yok: