17 Ocak 2012 Salı

ANKARA'LI TAKIMINA SAHİP ÇIK : BEN TAKIMIMI SEVMEYİ BABAMDAN ÖĞRENDİM!

Benim babam her zaman erkek çocuğu olsun istermiş, ben doğduktan sonra dünyanın en harika babalığını yaptı bana oysa. Ama yine de saçlarım hep kıpkısaydı ve genç kız olana kadar önü tokalı erkek çocuğu mayoları alırdı bana ve erkek çocuğu kıyafetleri. Sırf bu yüzden sokakta koşturuken teyzeler ve amcalardan “Yavaş oğlum!” diye ihtarlar duyduğum çok olmuştur.
Aslında keşke erkek olsaydım da büyümeden once babamın beni henüz bir erkek çocuğuymuşum edasyıyla dolaştırdığı o dönemlerden hiç mahrum kalmasaymışım, çünkü ben büyüdükçe o da bir erkek çocuğu babası gibi davranmaktan vazgeçip korumacı ve kıskanç bir kız babası oluvermiş ve bu da benim hiç hoşuma gitmemişti.
Henüz ilkokula giderken beni peşine takar tuttuğu takımın maçlarına götürürdü. Annemin anlattıklarına bakılacak olursa evlendiklerinden beri hiç maç kaçırmamış takımı hangi şehirde oynarsa, plan program dinlemez koşarak maça gidermiş. Çoğu zaman yağmurun, karın altında maç seyrettiği içinde hastalanır, annemin serzenişlerini dinlemek zorunda kalırmış.
Öyle sever ki takımını, şimdi yaşı ve sağlığı elverse eminim koşa koşa gider o maçlara. Hele ki takımın boylesine desteğe ihtiyacı olduğu bir zamanda. Gitmekle de yetinmez, annemin bir şey demeyeceğini bilse emekli maaşınıda alır teslim eder takımına.
Asıl ona 1980-81 döneminde bir ikinci lig takımıyken Türkiye Kupası'nı almasının heyecanını sormak lazımdır ki bu gün bile aynı coşkuyla ballandıra ballandıra anlatsın. Döneme ait gazetelerde oyuncular omuzlarında sahanın etrafında attığı turlar sırasında çekilen fotoğraflarının olduğu sararmış gazeteler hala evimizin en saklı yerinde durur. Yüzündeki heyecanı o sararmış gazete sayfaları bile gizleyemez canım babam.
Şu ana kadar bir çoğunuz hangi takımdan bahsettiğimi anladıysa da yine de anlamayanlar için kuruluşu ile ilgili kısa bir bilgi vereyim;
Kazanılan bağımsızlığın ardından ilan edilen cumhuriyetin başkenti yeniden kurulurken, Ankaragücü'nün de temelleri atılır. 1920 yılından itibaren Ankara'da bulunan iki klüp 1922 yılından itibaren yeniden faaliyete geçer. Başkent Ankara'da ilk resmî futbol maçı 26 Ekim 1922 günü bugünkü Cebeci İnönü Stadyumu'nun bulunduğu yerde yapılan maçta Anadolu Sanatkarangücü askeri takım olan Talimgâhgücü'nü 2-1 yener. Başkentin gelişmesi ve özellikle işçilerin artmasıyla birlikte sonradan Ankaragücü adını alacak klübe destek artar.[9] Fabrikalar çerçevesinde dayanışma sandıklarıyla, işçi örgütleriyle birlikte gelişen klüp sosyal alanda da faaliyet gösterecek, o dönemde ilgi çeken bir bando takımı kuracaktır.[10]
Ankara'da kurulan ilk futbol ligi 1923-24 sezonuyla açılırken iki klüp Anadolu-Turan Sanatkarangücü olarak birlikte katılır. Bu dönemden sonra çeşitli farklı isimler altında mücadele edilecektir. 1933 yılında bugünkü adı olan Ankaragücü adını alacak olan mahalli Ankara Liginde çok kez şampiyon olacaktır. Profesyonel milli ligin kurulmasıyla bugüne dek gelen macerasına devam edecektir.
“-Elleri kirli amele takımına Atatürk'ün kurduğu Hakimiye-i Millîye kupası verilir mi?
-Ellerimiz kirli olabilir ama alnımız aktır
— 1929 yılı Eylül ayında Ankara takımları arasında yapılan kupa finalinde Gençlerbirliğini 3-1 yenen İmalat-ı Harbiye galibiyetinin ardından atılan laflar üzerine Natık As'ın cevabı[11]
Evet Ankaragücünden bahsediyorum. Babamın ve benim takımımızdan. Şahrin gecekondu yüzü modernleşirken, modern başkent takımının düşürüldüğü gece konducu durumundan.

Benim henüz ilkokul çağında olduğum dönemde, takım maç öncesi yemeklerini , uzun yıllar şimdilerde sıkışıp kaldığı için daha ileride bir yere taşınan Varan Turizm Söğütözü Terminalinde yerlerdi.
Şans ki tam da babamın orada görev yaptığı yıllardı onlar.. Babam ve ben, ikimiz o kadar Ankaragüçlüydük ki, ikimiz sanki koca bir takımın bir stadyum dolusu taraftarıydık gibi hissederdim ben o zamanlar.
Ankaragücü'nün Varan'da yemek yiyeceği günler okul günü değilse babam mutlaka beni de götürürdü işe. Takım yemek yerken, ben hiç susmadan sürekli onalara sorular sorar, etraflarında döner dururdum. Üzerimde mutlaka sarı lacivert bir şeyler olurdu.Sabahları her biri benim için birer abi olan oyuncuları göreceğim diye heyecandan deli olurdum. Onlar benim Adil Abim, Nazmi Abim diler.. En çok ikisini severdim, o yüzden ikisinin adı kalmış aklımda şimdi.. Arif abim vardı bir de Adil abimin yedeğiydi o. Ah bir kupa alsalardı bana denk geldikleri dönemlerde takımın maskotu yapacağız derlerdi bana. Ben hala umutluyum bekliyorum.
Bir yemek sırasında Adil Abim eşinin hamile olduğunu ve ikiz bebekleri olacağını ve kızı olursa ismini mutlaka Aylin koyacağını söylemişti. Ne kadar gurur duymuştum anlatamam. Şimdilerde takımımızın kaleci antrenörü oldu, beni hatırlar mı bilmiyorum ama ben onu hiç unutmadım.
Nazmi abimin uzun kıvırcık saçları vardı Adil abimin sarışınlığının aksine, alabildiğine esmer hatırlıyorum onu.. Yemekten sonra takım servisine biner stadyuma giderlerdi. Ben ve babam da onlarla birlikte giderdik. Servis de gazete okurlar ya da sohbet ederlerdi. Eğer oynamaya gidiyorlarsa onlar soyunma odasına giderken biz babamla şeref türbününe giderdik, yok eğer izleyeceklerse yine onlarla birlikte oturur izlerdik bütün maçı.
Ben büyüyüp genç kız olmaya başladığımda babam da beni maçlara götürmekten vazgeçti. Oysa onunla birlikte bütün taraftarlar sahanın kapılarında kuyruk olmuş, polis ortalarda dört dönerken, stadyuma girip şeref trübünündeki yerimize oturmak çok heyecan verici gelirdi bana.
Hatta o zamanlar babamın giydiği bej renkli uzun pardesü den dolayı onu teknik adam sandıklarını ve o yüzden hiç yolunu kesmediklerini düşünecek kadar saftım. Sürekli polisleri izlerdim bu yüzden bakıyorlar mı diye.. Oysa o zamanlar şeref trübününde görevli kişi babamın arkadaşı idi hepsi bu..
Yıllarca takımımla çok ilgilenemesem her maçını takip edemesem de o yıllardan kalan derin bir bağ var içimde, babam ve benim Ankaragücümdür o ve her zaman öyle kalacaktır. Yense de, yenilse de.. Ankaragüçlü olduğumu duyunca yıllarca alay eden bir çok insana rağmen, tuttuğum takımı hiç değiştirmedim, değiştirmem..
Gökçek ve ailesinin takıma el attığı dönemde bile, takımıma yakıştırmadığım yönetime ragmen, destek vermeye ve sevmeye hep devam ettim o yüzden. Şimdi artık onlar gitti.. Takımın oyuncuları ve çalıştırıcılarından başka bir şey bırakmadılar geriye.
Onlarsa aynı çocukluğumun kahraman oyuncuları gibi ıslanınca değişecek formaları olmamasına, tüm maaşsızlığa, yokluğa, bir takım otobüsü bile olmamasına rağmen, sadece Ankaragüçlü oldukları için takımlarından vazgeçmeden yollarına devam ediyorlar..
Gururlular, güçlüler Ankaragüçlüler..
Babam ve ben gibi…
Saygı ve sevgilerimle
AKS

2 yorum:

rastafe dedi ki...

yaşa... bravo... çok duygulu bir yazıydı, eline sağlık...gururluyuz güçlüyüz biz hep ankaragüçlüyüz...

Adsız dedi ki...

Teşekkürler rastafe :)
AKS