24 Ocak 2012 Salı

UĞUR MUMCU'YU ANARKEN BİRKAÇ DÜŞÜNCE

Yazan : Prof. Dr. Mehmet Tomanbay

Ufuk Üniversitesi Öğretim Üyesi

22. Dönem Ankara Milletvekili

 
İnsanlar ölümlüdür. Tek bir farkla; kimi uzun bir ömür sürer kimi de kısa. Kimi etliye sütlüye karışmadan yaşar, bir iz bırakmadan göçüp gider. Bir kısım insan ise yaşadığı dönemde fikirleriyle, düşünceleri ve ürettiği yapıtlarıyla topluma mal olur. Geleceğe damgasını vurur. Bir anlamda ölümsüz olur.

19 yıl önce 24 Ocak 1993 tarihinde “cesur bir kere, korkak 1000 kere ölür” diyen araştırmacı gazeteci ve yazar Uğur Mumcu öldürüldü. Öldürüldü ama hala şu sıralar benim gibi yüzlercesi, binlercesi tarafından yazılar, paneller, konferanslar ile anılıyor ve düşünceleri, fikirleri ve yapıtları toplumumuza ışık tutmaya devam ediyor.

Bu anlamda da Uğur Mumcu ölümsüzdür.

Düşünceleriyle, fikirleriyle ve ürettikleriyle hala yaşayan Uğur Mumcu'nun bedensel ölümünün üzerinden 19 yıl geçmiş. Daha dün gibi anımsıyorum. Birçokları gibi ben de cenaze törenine katılmış ve yüzbinlerce kişilik kalabalık içinde cinayeti protesto etmiştim. Yaşarken düşünceleri ve ürettikleriyle, kalıcı yapıtlarıyla ölümsüzleşen birini, bedensel olarak yok etmekle onu öldürebileceklerini sanan ahmaklara acımayla karışık kızgınlık dolu duygularımla lanet okumuştum.

Uğur Mumcu 25'i yaşarken 3'ü daha sonra olmak üzere 28 kitap yayınladı. Binlerce makale, köşe yazısı ve konferansları da cabası. Öldürüldüğünde henüz genç sayılabilecek bir yaşta, 50 yaşında olan Uğur Mumcu yaşasaydı herhalde yapıtları saymayla bitmeyecek bir düzeye gelecekti. İşte onu katledenler bu kitap ve makalelerinde kalıcılaştırdığı düşünce ve yapıtlarından korktukları için onu en verimli çağında yok ettiler.

Peki düşünce ve yapıtlarının özelliği neydi? Neden Uğur Mumcu'yu en verimli çağında yok ettiler?

Uğur Mumcu kendisini kendi sözleriyle şöyle tanımlıyordu:

“Ben Atatürkçüyüm. Ben Cumhuriyetçiyim. Ben Laikim. Ben Anti-emperyalistim. Ben Tam Bağımsızım. Türkiye'den yanayım. Ben, Özgürlükçüyüm. Ben, İnsan Hakları Savunucusuyum. Ben, terörün karşısındayım. Ben, yobazların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım”.

Başlı başına bu sözler Uğur Mumcu'nun neden öldürüldüğünü açıklayan sözlerdir. Bu sözlerinde dile getirdiği toplumsal değerler görüleceği üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan, çağdaş bir toplum olarak varolmasını sağlayan ilkelerdir. Mustafa Kemal'in korunması ve daha da güçlendirilmesi isteğiyle topluma emanet ettiği değerlerdir.

Bu değerlerin düşmanlarının, laik, demokratik cumhuriyetin düşmanlarının bu değerlerin savunucularına saldıracağı açıktır. Ve aynen böyle olmuştur: Cumhuriyet düşmanları, bu değerleri ve bu değerler üzerinde yükselmiş çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak için öncelikle koruyucularına saldırmayı ana görevleri bilmişlerdir. Bahriye Üçok'lara, Muammer Aksoy'lara, Çetin Emeç'lere, Ahmet Taner Kışlalı'lara, Necip Hablemitoğulları'na ve diğerlerine de bu anlamda saldırmışlardır.

Uğur Mumcu yukarda yazdığım sözlerini dile getirirken anlaşılmaktadır ki, bu günleri taa o günlerden görmüş ve mücadele meşalesini yükseltmiştir. Şu anda yaşadıklarımıza ve çevremize baktığımızda “Kalpaksız Kuvayi Milliyeci'nin” savunmaya çalıştığı değerlerin ne yazık ki nasıl aşındırıldığını ve birçoklarının neredeyse yok edildiğini üzülerek görmekteyiz. Bu cumhuriyet Mustafa Kemal'in çağdaş değerlerle donatarak bize emanet ettiği Cumhuriyet olmaktan çok uzaklaşmıştır. Ne yazık ki, İslami bir devlet yapısı mı kuracağız ya da bölünecek miyiz tartışmaları gündemin ön sıralarındadır. Uğur Mumcu, “susmayı, kendi kabuğu içine çekilmeyi çağın suçu” olarak nitelemişti. Bütün bu olumsuz görüntüye rağmen yine de çağdaş Cumhuriyetin savunucuları aynen sayın Mumcu gibi seslerini yükseltecekler, susarak çağın suçunu işlemeyeceklerdir. Uğur Mumcu ve laik ve demokratik cumhuriyet yolunda yitirdiğimiz bütün diğer aydınlarımızın fikirleri ve mücadeleleri ışığımız olmaya devam edecektir. Kendilerini saygıyla anıyorum.

Hiç yorum yok: