12 Kasım 2011 Cumartesi

NORVEÇ’İN DÜDÜKSEVER SOMONLARI !

                                       
Sevgili Enis Akdağ‘ın günün birinde havuz balıkçılığna merak salıp, kendini Urla ÖZBEK’de kurduğu bir balık çiftliğinin başında bulması sonrasında, yanında bir çipura ile Paris’de yaşadığı harika öyküyü sizlere aktarmaya çalışmıştım. Artık biliyoruz ki, o gün bu gündür (1989 yılından beri) Paris’in bütün çipuraları İzmir’li. İster istemez, günün birinde yolunun Paris’e düştüğünü, çipura dolu bir balıkçı tezgahı ile karşılaştığını ve o anda büyük bir heyecanla yanındakilere dönüp “yahu bu balıklar bizim ACL’li Enis’in” dediğini hayal ediyor insan.

O Enis ki, ne var ne yoksa öyle bir çırpıda anlatıverir. Tatlı tatlı dinlerken hiç algılamasanız da, bir başka gözle bakınca verdiği emeklerin ve çektiği çilelerin ayırdına varmak zor değil. Aşağıda aktaracağımız öyküde de somut olarak yer vermediğimiz, hedefine kilitlenmiş, inatçı ve sabırlı bir insanın inanılmaz meşakkatleri onlar.

Şimdi buyurun, Norveç’in düdüksever balıklarını Enis’in ağızından dinleyelim :

Çipura işini oturttum ama bir taraftan da dört bir yanda, su ürünü yetiştiriciliği adına ne var ne yoksa araştırıyorum. Derken, duydum ki küçücük Norveç bütün dünyaya somon gönderiyor. İyi de, yahu el kadar ülke orası. Bütün dünyayı doyuracak kadar somon üretmek için havuz da yetmez yem de.. Değil binlerce, onbinlerce çitlik kursan altından kalkamazsın. Yanıtı yok bu sorunun. Olacak iş değil diyorum: Düşün düşün, mantığıma da sığdıramıyorum. Ona soruyorum, buna soruyorum, kimselerde yanıt yok. O aralar Urla’da su ürünleri okulu da açılmış. Oraya da gittim, sordum. “Denizde yetiştiriyorlar” diyor hocalar ama o kadar. Benim sorunun yanıtını bilen yok. Giderek bu düşünce aklımı kemirir oldu. Baktım olmayacak “ne duruyorsun oğlum, çık git Norveç’e” dedim. Nasıl olsa yer gök somon çiftliğidir, girersin birine, öğrenir gelirsin. Hani belki işine yarayacak birşeyler de bulursun.. E tabi ya, harika fikir ! Ver elini Almanya, oradan da Norveç. Uçaktan iner inmez, hemen bir araba kiraladım azizim. Vurdum direksiyonu sahillere. Gün boyu, ne kadar fiyort varsa artık, geziyorum. Birinci gün, ikinci gün.. Fiyord dediğin de öyle elli tane yüz tane girintili çıkıntıdan, koydan ibaret değil ki; Orada yer gök fiyord. Onbinlerce, Belki de yüzbinlercesi var. Önceleri, girmediğim, görmediğim koy da kalmadı diyordum da ne mümkün ? Git git, gez gez bitecek gibi değil mübarekler. Öyle boş boş, bir çiftlik bulurum belki diye bir hafta kadar dolandım. Allah inandırsın ne karada, ne denizde, ne bir havuz, ne de bir çiftlik; En küçük bir emare dahi yok. Ulen bu adamlar fabrikada mı yetiştiriyor bu hayvanları ? Çıldıracağım, deli olacağım. Halbuki, kendi başına uğraşıp, ne dolanıp duruyorsun be adam? Sor birilerine, öğren bir yerlerden değil mi ? Uzatmayayım, sordum sormasına da sonrası şaka gibi. Al sana somon çiftliği kardeşim :

Bir kere adamlar müthiş ketum. Sözleşmiş gibi de değil, sanki yemin etmişler, 3 – 3.5 ay kaldım Norveç’te bir Allahın kulu çıkıp da baştan sona, şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz diye hiçbirşey anlatmadı. Herşeyi tek tek soracaksın, dikilip görüp öğreneceksin. İşin aslı, özeti şöyle : Devlet sormuş adama; balıkçı mısın sen kardeşim. İyi o zaman önce şu kooperatife gir bakalım.. Norveç’de bütün balıkçılar bir kooperatife üye. Somon işi yapan kooperatifin balıkçılarının öyle teknesi, oltası falan yok. Ayaklarına bir sarı çizme, üstlerine de birer sarı pardesü geçirmiş adamlar. Denize menize açılmaca da yok. Sirkülasyonu güzel, okyanusa yakın koyları seçmişler. Her koyun ağızını küçük gözleri olan bir ağ ile baraj gibi kapatmışlar. Her koyun balıkçıları da belli. Haydi bakalım, döküyorlar somon yumurtalarını koyun ortasına. Ertesi sabah gün doğmadan üretim (!) başlıyor ; Her balıkçının elinde bir düdük. Adamlar günde 3 kez o koyun kıyısına 10 – 15 metre aralıkla diziliyor. Ekip başı elini kaldırıp düdüğünü öttürdü mü, bütün balıkçılar başlıyorlar düdüklerini öttürmeye. Düüüt, düüüüt. Var güçleri ile habire öttürüp duruyorlar. Düdük dediğin de izci düdüğü gibi tiz, garip bir ses çıkarıyor. 10 dakika sonra başlıyorlar yemlemeye. Doğal yem tabii ki. Yemleme süresince de düdüğe devam. Öyle bir iki gün de değil. 3 ay boyunca, düdüklerini öttürüp duruyor bunlar. Bir düdük, bir yem, bir düdük bir yem.




Üç ay oldu mu topluyorlar o ağı. Haydi bakalım bütün balıkllar okyanusa. Balıkçılar da evlerine..
Ulen ne iş ? Gitti gider balıklar diyorsun !


Ama öyle değil işte, Aradan 9 ay geçtikten sonra gene bir sabah geliyor balıkçılar kendi koylarına. Ekip başından bir komut, Haydi bakalım başlıyorlar düdüklerini öttürmeye. Sabahtan öğleye kadar, düüt de düt. Zaten o koy, o balıkların yuvası olmuş. Düdüğü duyan, geliyor. Doluyor mu hepsi o koya ? Bu arada, her biri olmuş, 500 – 550 gram. Tamam mı, geldi mi somonlar. Ardından ağı salıp, kapatıyorlar koyun ağızını. Az bir yemleme. Topluyorlar bütün balıkları ortaya. Torba bir ağ.. Daldırıyorlar file kepçeleri. Al sana hasat. Zayiat, binde bir bile değil üstelik. Doğru fabrikaya.

Dünyaya afiyet olsun, Norveç’in kasası dolsun kardeşim. Bu arada, Allah senden de bin kere razı olsun (İvan) Pavlov !

Yavuz Oran

Hiç yorum yok: