12 Kasım 2011 Cumartesi

ATATÜRK’Ü ANLAMAK VE ZAVALLILIK ÜZERİNE…

Ulu Önder Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 73. yılında yine özlemle andık.

Onun çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma düşüncesi, yıllar öncesinde olduğu gibi bugün de sıcaklığını koruyor. Çağdaş bir ülke olabilmenin öncelikli yolu çağdaş bir demokrasi, insan haklarına ve hukukun üstünlüğe saygılı bir düşünce sisteminden geçiyor. Hiç kuşku yok ki, Atatürk’ün öğretmenlere emanet ettiği yeni neslin bu konuda büyük sorumluluğu olacak.

Sözüm ona bir köşe yazarı, bir parlamenterin sözlerinden yola çıkarak Atatürk’ün bir diktatör olduğunu söyleyebilecek kadar akıl ve iz’andan uzak bir tavır sergiledi. Atatürk’e “diktatör” yakıştırması yapabilmek her şeyden öte bir saygısızlık, hatta terbiyesizliktir.

Ulu Önder Atatürk, 1925 yılında yaptığı bir konuşmada, bu konuda çok net ve anlaşılabilir ifadeler kullanmıştı. Atatürk, şöyle diyordu:

“Biz, keyfi hareket etmeyiz. Müstebit (diktatör, zorba) asla değiliz. Hayatımız, bütün faaliyetlerimiz, memleket işlerinde keyfi ve müstebitçe (diktatörce) hareket edenlere karşı mücadele ile geçmiştir. Toplumsal düzenimizi bilerek yada bilmeyerek bozucu kimselere müsaade edemeyiz. Bizden bu hususta sessiz kalma ve tarafsızlık isteyenleri tatmin edemiyorsak, bunun sebebi memleket ve millet menfaatini her şeyin üstünde gördüğümüzdür.”

Böylesine açık ve net bir ifadeyi ancak ve ancak Ulu Önder Atatürk kullanabilirdi.

Atatürk’ün kadın-erkek eşitliği, öğretimin birleştirilmesi ve medeni kanun gibi devrimleri ve “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü onun ne kadar büyük bir devrimci olduğunun kanıtları arasındadır.

Vefatında Japan Times gazetesi “Şaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, devlet adamı olarak daha büyük” diye yazmıştı. Avusturya’da yayımlanan Neue Freie Presse ise “Büyük düşüncelerin adamı, bir devlet mimarıydı” görüşüne yer vermişti. Alman Profesör Walter L.Wriht Jr. ise Atatürk’ü “O kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı” diye tanımlamıştı.

Hiç kuşku yok ki, Ulu Önder Atatürk, eşi benzeri olmayan bir özgüvene sahipti. Onun bilgiye ve kültüre dayalı yaptırım gücünü “diktatör” diye tanımlayabilmek gaflettir, zavallılıktır. Ona yakışan en güzel ifade “O, bir dahi idi ” olsa gerektir.

Belçika’dan gönderilen bir yeni yıl kartında yazılan ifade son derece anlamlı ve çarpıcıdır. Bu ifade, Türkiye’de milyonlarca insanın ortak görüşünü oluşturuyordu: “Türkiye, Atatürk’ü Allah’a borçlusun, geri kalan her şeyi de Atatürk’e.” İşte, bu kadar… Herkes bu çarpıcı gerçeği içine sindirmelidir.

10 Kasım 2011
ERCAN DEVA

Hiç yorum yok: