26 Temmuz 2011 Salı

TUZ TAVALARI NEREDE?

Bir molekül asidin bir molekül bazla tepkimesinden doğan tuzun, hiçbir canlının onsuz yaşayamayacağı öneme sahip olduğu bilinir. İnsanoğlu'nun yiyebildiği tek kaya olan tuz, insanlık tarihinde de çok önemli bir yere sahiptir. Tuz uğruna birçok savaşlar, işgaller yapılmış. Örneğin ingilizler Hindistanı işgal etmiş... Tuz trafiğinin yönetildiği tuz yolları canlı birer ticaret alanı oluşturmuş. Ortaçağda simyacılığın önüne geçmek için tüm maden üretiminin yasaklanmasına karşın yalnızca tuz üretimi sürdürülmüş. Çin, Mısır ve Roma uygarlıklarının temelinde tuzun büyük önemi olduğu, çeşitli kaynaklarca vurgulanmakta...

Günlük yaşamda 14.000 (yazıyla; ondörtbin) farklı kullanım alanı olan tuz, devletlerin mali politikalarında da önemli bir enstrüman olmuş. Dünyada ilk fiyat müdahalesi, tuz fiyatlarına yapılmış. Yine devletler, savaş giderlerinin finansmanı için "tuz vergisi" uygulamışlar.  Askerlerin maaşları tuz'la ödenmiş. Etimolojik olarak ingilizce ücret anlamındaki "salary", latincesi "salinas" olan tuz'dan gelmektedir.


Tuz üretimi ilk çağlardan bu yana pek değişmemiş. Eğer şanslı bir coğrafi konumda iseniz, sırtınızı dayadığınız dağdan bir miktar kaya kopartıp, öğütüp satarsınız. Üretimi fazlaca bir zahmet gerektirmiyor. Ancak satacağınız pazara gidene kadar taşıması epeyce zahmetli... İkinci yöntem ise biraz zahmetli, bir o kadar da sabır isteyen bir yöntem olsa da, pazara taşıması kolay. Deniz kenarında iseniz, kıyının sığ olan yanına set yapıp, denizin çekilmesini bekleyeceksiniz. Oluşturduğunuz gölette kalan suyun güneş tarafından buharlaşması sonucu oluşan tuz tabakasını kazıyıp kazıyıp satarsınız artık.

Ülkemizin fantastik tarihsel güzellikleri arasında şimdiki Dalyan'da (antik adıyla Kaunos) tuz endüstrisi antik çağlarda çok gelişmiş. Öyle ki, Caunos ahalisi kocaman kayaları yontup, kocaman tavalar yapmışlar ve nasılsa deniz kenarına taşımışlar. Deniz yükselir, sular dolar, deniz çekilir, güneş suyu kurutur, caunos'lular da tavalarda kalan tuzu toplayıp ataları Caunos'un ve Byblis'in ruhuna deysin diye satarlarmış.


Bundan birkaç yıl önce Anadolu Medeniyetleri Müzesi konferansları arasında "Caunos Tuz Tavaları" konulu bir konferansa gitmeden önce biraz araştırma yapmıştım. Yukarıda özetle aktarmaya çalıştığım bilgiler yanında asıl beni etkileyen, tuz tavalarının bulunuşu öyküsü olmuştu.


Bir zamanlar Dalyan'da belediye başkanlığı yapan Suat Tufan, çocukluğunda Dalyanlıların İztuzu'nda bir yerden tuz getirdiklerini hatırlıyormuş. Zamanla teknolojinin gelişmesi, tuzun kolay ve ucuz elde edilmesi nedeniyle artık kimse oradan tuz getirmez olmuş. Merakını gidermek için tuzlanın yerini soran Tufan'a yaşlılar, tarif etmişler. Tarif edilen yere giden eski başkan Tufan, tuzlayı hala tuz üretebilir durumda bulmuş. Tuzla, herkesin gözünün önünde ama kimse fark edemiyormuş. İztuzu Plaj İşletmesi'nin arkasındaki İztuzu Gölü'nün kenarındaymış tuzla. Kışın su altında kaldığı için görünmüyor, yazın herkes denize yöneldiği için o tarafa bakan olmuyor...


Rahmetli Prof. Baki Öğün tarafından başlatılan, onun ölümünden sonra da Prof. Cengiz Işık tarafından sürdürülen, muhtemelen halen de sürdürülen Caunos kazılarında Agora yanında tuz tavalarının yerinin gün ışığına çıkarılması da büyük önem taşıyormuş. Ancak kolayca bulunması gereken kocaman tavaların nerede olduğu bir türlü bulunamıyormuş.


Eski Başkan Tufan, bir gün Kaunos kazılarını yürüten Prof. Dr. Cengiz Işık'ı, "Hocam size bir yer göstereceğim. Belki ilginizi çeker" diyerek tuzlaya götürmüş. Tuzlayı gören Prof. Işık, sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Işık, "Biz hep yanlış yerlerde aramışız. İztuzu adının bize ipucu olduğunu anlayamamışız. Baki Hocam, (Prof. Dr. Baki Öğün) hep başına vurur ve 'nerede bu tuzla?' diye sorardı. Sağ olup, burayı görmesini çok isterdim" demiş.

Cengiz Işık hoca, konferansta daha önceden okumuş olduğum bu öyküyü anlatmış ve ; Baki hocamın ruhunun şu an aramızda olduğunu, bu tarihi duvarlar arasında gezindiğini hissediyorum demişti. Evet, ben de bir an için hissettim, bu tarih dolu ortam içinde onun varlığını. Ama bunun yanında, orada olmayan ve bu tarihi yapının gün ışığına çıkmasında önemli payı olanların kulaklarının çınlatılması, belki de ruhlarının şadedilmesinin de gerektiğini hissettim. Hissettim de nedense hocayı uyaramadım...


Gökten bana bu kez iki elma düştü:

-Kültür, bir tür birikim. Okumak yetmiyor. Yakın ve uzak çevrenin de önemli etkisi var.

-Yalnızca ölenler değil, çoğu zaman yaşayanlar da anılmak istiyor.


Bakalım sizin payınıza ne düşecek?

Yaşar Cengiz Çınar
Ankara Cumhuriyet Lisesi

1 yorum:

Onuray dedi ki...

Kaleminize,yüreğinize sağlık...