2 Haziran 2011 Perşembe

BİZE BİŞEY OLMAZ!

SEÇİME DOĞRU..
Sevgili Abdullah Gürgün’ün kitabını okumaya başladığımda çok da büyük bir şaşkınlığa uğramadım. Avustralya ve yeni Zelanda’da  bir yerleşkede yaşayan insanların Türk kökenli  olduğuna dair yazılar okuduğumu hatırlıyorum. Aynı şekilde Güney Amerika’da da.. Doğru olduğundan da  en ufak bir kuşkum yok.

Ne var ki  yeryüzünde  kökü Türk de olsa,  gövdesi, dalları,  yaprakları, çiçeği,  böceği bize micron kadar benzerlik gösteren bir başka tür olduğuna inanmam mümkün değil. Biz sadece bize benzeriz. Kendimiz bile bazan neye benzediğimizi şaşırır,  bizden umulmayan davranışlar gösterir,  neye ne zaman nasıl tepki göstereceğimizi kendimiz bile bilemez, oturur hep beraber bekleriz.

Her zaman kuvvetli bir bütünüzdür. Özellikle de feklaketlerde, acılarda, zorluklarda ülke boyutunda tunçtan dev bir yumruk haline geliriz.

Biz   birbirimizin gözünü oysak bile  birlik içinde hep beraber eğlenmeyi, sevinmeyi,  paylaşmayı biliriz.

Başımızı kapatırız, camilerde erkeklerden ayrı oturur ama diğer tarafta kadın- erkek omuz omuza horon teperiz. Düğünlerde ocak başında toplanır,  dost- düşman ebirliği ile yemek yapar tüm köyü doyururuz.

Kurban bayramımız, memleket'ce et yiyebilmek içindir. Hindinin başında üç- beş tok oturup şükür etmek yerine,  aylarca para biriktirerek edindiğimiz eti yedi mahalleye dağıtır, onlarca aç doyururuz. Bu adetimizin  özü benzersiz;  ne yazık ki   yöntemi  de benzersizdir!! İnsanların  bizim insanlığımızı görmesi için çabalamayız.

Bayramlarda fakirimiz de hediye verir, zenginimiz de..Noeldeki gibi değlidir yani...Sofraların çoğu  yemeksiz,  odaları ışıksız,  köyü  elektriksiz olabilir ama her çocuğun elinde, üstünde başında iyi – kötü  bayramlığı bulunur. Hiç bir şey olmasa yandaki haneden bir mendil konur yamalı cebe..Hepimiz çocuk sevindirme yarışına gireriz.

Gençlerimizi onların istediklerine  değil, kendi beğendiklerimize veririz. Ağlaya ağlaya göndeririz.  Sonra da yüzlerce  gelini ve  damadı yanyana getirir topluca hayır düğünleri yapar,  tüm yörede eğlenir, hep birlikte göbek atarız.

Mahallece meraklıyızdır. Zararsız sözcüklerle de olsa  ileri geri konuşmadan duramayız.  Komşunun yedi sülalesini öğrenmeden rahat etmez, temizliğine titizliğine not vererek  kafa dengi olup olmadığımıza karar veririz!!  Aynı komşunun  hasta olanına anında çorba kaynatmak görevimiz, kaybı olanına da evlerinden taşana kadar, kusturana kadar yemek taşımak adetimizidr. Mutfağına girer, evine ve çocuklarına sahip çıkar, hatta kapısında köle oluruz. 'İnsanlık örneği budur' dedirten güzelliklerin hepsi bize hastır.  Dünyadaki tüm  Sözlüklerde  komşu kelimesinin karşısında: 'Türk' yazar.

Biz organizasyon nedir hiç bilmeyiz,  beceremeyiz. Hep başkalarına yaptırırız. Nedir, nasıldır bilinmez,  doğal afetlerde, bir gecede organize oluruz biz.. Birlik olur, tüm ülkeyi ayağa kaldırır,  yalınayak yardıma koşarız. Depoların almayacağı kadar eşya ve yiyecek akıtırız. Bir taraftan da evde atılacak öteberiyi araya kakalayarak depremzedelere bikini mayo ve pullu gece bluzu göndermekte hiç bir sakınca görmeyiz.Açıklaması zordur ama budur..

Gittiği yerde rahat etmesi için, ölenin arkasından  hep birlikte ettğimiz dualar yürektendir.   Mevlit’lerde peygamberin doğum müjdesini okuyarak ağlaştığımzdan, kimin neyi ne amaçla  yaptığını anlamak pek mümkün olmaz. Grup sinerjisi yaratıldığını bilerek, katkı sağladığımızı düşünürüz. Yaşlı bir teyzeyi gözümüze  kestirip onun yaptığı hareketleri  yaparak toplu ayini bozmamaya çalışsak  da;  arada teyzenin orasını burasını kaşıması gibi talihsiz durumlarda  gideni bile bulunduğu yerde güldüren an'lar yaratırız.  

Biz Türkler’in,  bizi güldüren şakasever insanları tanımlarken ‘ölüyü bile güldürür' dememiz elbette boş değildir. Derin  anlamları bulunmaktadır.

Kısacası biz bile bizi bilmeyiz.  O nedenle dıştaki büyük ve planlı  'güç' lerin  işi zordur.

Ülkemizin her bakımdan parçalanıp yok olması adına  düğmeye basılmış olabilir.  İşin içinde yüzyıllardır defterimizi dürmeye çalışanlar ve bu uğurda uzun araştırmalar  yapanlar  olduğu malum. Direkt olarak verilecek  bir ültümatomda nasıl yekvücut olabildiğimizi gördüler.                               

Biz Alevi, Kürt mü bilirdik sümüklerimiz aka aka sokakta oynarken? Sağcısı, solcusu, Ermenisi Türk'ü ile nasıl kardeşçe elele bir  duvar oluşturduğumuzu, yurdumuza yan bakan için nasıl muhteşem bir kale haline gelebildiğimizi öğrendiler. Her türlü sosyolojik ve psikolojik analizlerimizi yaptılar, kan örneklerinden hücrelerimizi bile deşifre ettiler.  Sonunda bizi bölüm bölüm, ve bölerek  keşfetmeye kalktılar. Ama bilmezler ki  biz formül tutmayız!

Sürprizleri sevmeyiz ama biz kendimiz başlıbaşına sürpriz’in ta kendisi bir ırk'ız.

Ve ne zaman şaka yapacağımız da bilinmez..Çözemezler!

Remide Arsan /1 haziran 2011

Hiç yorum yok: