Yetmişli yıllarda Kız Basketbol Kulüpler Türkiye şampiyonası sıklıkla İzmir’de yapılırdı. Haber, tüm gazetelerde DEV KIZ İZMİR’DE diye manşetten verilirdi. O nedenle 68 kuşağı İzmir’lileri de onu yakından tanır.
Gülserin, 2.05 lik boyuyla gittiği takımda, şampiyonluk ibresini otomatikman değiştiren bir oyuncu olduğu kadar, aklı, ahlakı ve kültürü ile de ‘ ideal kız sporcu’ modeli oluşturmuştu. Rahmetli babası ‘bu sağlam vücuda, sapasağlam bir eğitimden geçmiş bir de kafa gerekir’ diyerek kızını okuttu mimar yaptı. İstenirse ikisi de oluyormuş dedirtti herkese.
Salonlar Gül’ü seyretmeye gelenlerle doldu, boşaldı. Hayatında basketbol seyretmemiş ve spor salonlarına gitmemiş ne kadar insan varsa, onun sayesinde sporla ve kız sporcuyla tanıştı. İlk başta, gelenlerin büyük kısmı açık ağzını kontrol edemeyen, bu ağızdan çıkanı da duymayan ahaliydi.. Saflık ve eşeklik başka şeylerdir. Maçlar boyunca ‘yuh deve, hayvan, bu ne biçim insan’ diye yüksek sesle laf atanlara dayandı Gül.. Kimi zaman kızarak, kimi zaman kibarca uyararak, kimi zaman da duymamazlıktan gelerek, gönül verdiği sporunu yapmaya devam etti.
Bir keresinde, Kemeraltı’nda yürüken, Gül’ü görünce ‘tıp’ oynar gibi kalakalmış bir anne toparlanıp yanında zırıl zırıl ağlayan kızını azarladı: ‘Sus kız, bak seni bu öcüye veririm’.
Gül’ün gözlerinde hep bulutları, yüreğinde de hep ateşleri oldu. Yine de tek bir gün bile göz önünden kaçmayı, gücenip kenara çekilmeyi düşünmedi.
İnsanların kendisine özensiz ve çekincesiz davranmayı kendilerinde hak görmelerini de affetti Gülserin..
O ve onun gibi bir avuç kız sporcunun yüce bir amacı oldu her zaman: Sporu sevdirmek, yaymak, özendirmek ve kız sporcular yetişmesine önayak olmak. Bunun için her biri dev bir yürek koydu ortaya..
Yıl 1972.. Günlerden bir gün….
Yozgat’ta oynanacak bir kız basketbol maçını tüm kent duymuş ve akın akın spor salonunu doldurmuştu. Maça kadınların geldiği o güne kadar görülmemişti. Aileler ‘şehre sirk ya da eğlence gelmiş’ düşüncesiyle tribünlerde yerlerini aldılar. Sonuçta o tarihte Yozgat’ın da Gülserin’in karşısına çıkaracağı bir kız basketbol takımı vardı ama kimsenin haberi bile yoktu, zaten amaç maçı seyretmek değildi.
1.60 boy ortalaması ile Yozgat kız takımı oyuncuları, 2.05 lik Gül’ü görünce pek gülemedi! Bir de, salonun tarihinde hiç görülmemiş olan kalabalığın uğultusunu duyunca yüzlerindeki son pembelik de uçtu gitti gariplerin.. Ama bu bir dostluk maçıydı, sporu tanıtma ve sevdirme amacı taşıyordu, elbette tolore edilecekti.
Her şey tamamdı ama kızlar maça eşofmanlarıyla çıkmak istiyorlar ve ısrar ediyorlardı. O tarihte kız sporcuların kıyafeti, siyah kalınca bir mus külot ve üstünün forması şeklindeydi.
‘Her sporun kendisine ait prensipleri vardır ve kendisini tanımlayan bir kıyafetle temsil edilir’ dedi misafir takım da, başka bir şey demedi. Dakikalarca süren ısrarlar sonucunda da geri adım atmadılar, oyunu başlatmadılar. Yozgatlı kızlar sonunda maça o sporun kendi kıyafeti ile çıkmanın bir disiplin gereği olduğunu anladılar.. Neşe içinde dostça kardeşçe bir özel maç oldu.
O cici kızların hepsi şimdi anne ve hatta anneanne. Gül ile birlikte bir avuç öncü kız ateşledikleri meşaleden sebeplenmiş olan annelerin her birinin kendileri gibi birçok sporcu yetiştirdiklerinden eminler. Çok gururlular. Bu emeği de gururu da kimsenin bozamayacağına, kesinlikle inanıyorlar.
……….Şort giydiği için bir sporcuya otobüste dayak atan kişi ve benzeri kafalar, aslında vücutça ve beyince kendilerinde eksik bulunanların telafisine çalışan kayıp kişiler.. Gülserin gibi yapalım, onları hoş ve boş görelim.
Hatta ben olsam bu kişiye, kız maçları için yıllık abonman bileti hediye verir, onu bir yıl boyunca çıplak bacak seyretmeye mahkum ederdim!! Nasılsa baka baka bir zaman sonra bıkar ve kendisini gerçek anlamda maçın heyecanına kaptırmaya başlardı. Böylelikle belki bir spor ve insan sever kazanabilirdik.
Remide Arsan
Ankara Cumhuriyet Lisesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder